Benim Seçimim
Bu turumuzda bir farklılık yapıp ön okuma koymuyoruz. Onun yerine okurken en çok sevdiğimiz ya da ürktüğümüz efsaneyi seçip onu paylaşalım istedik sizlerle. Benim en sevdiğim efsane ise "Mezarlık İddiası" oldu. Keyifli okumalar :)
Mezarlık İddiası
1980’lerin
başlarında, Amerika Birleşik Devletleri, Kentucky eyaletinde küçük bir
kasabada yaşayan 14-15 yaşlarındaki dört kız arkadaş bir gece içlerinden birinin
evinde kalacaklardı. Carol’ın anne ve babası o gece evde olmayacakları için dört
kızın kendi evlerinde küçük ve masum bir parti düzenlemelerine izin vermişlerdi.
Akşamüzeri tüm kızlar ailelerinden izin alarak Carol’ın evine geldiler. Kızın
anne-babası çocuklara dikkatli olmalarını, başka kimseyi eve almamalarını, dışarıya
da çıkmamalarını tembih etti ve dört kızı baş başa bırakarak evden ayrıldı.
Kızlar birkaç saat boyunca
müzik dinleyip dans ettiler, ardından TV’de bir korku filmi izleyerek
gerildiler ve sıra şöminenin önünde oturup birbirlerine ürkütücü öyküler
anlatmaya geldi. Hem korkuyor hem de eğleniyorlardı. Ancak konu birkaç gün önce
ölen bir adama geldiğinde hepsi de fazlasıyla gerilmişti. Leonard adındaki yaşlı
ve huysuz adam tek başına yaşadığı evinde ölü bulunmuş ve çok az insanın katıldığı
cenaze töreninin ardından toprağa verilmişti. Yaşlı Leonard hakkında yaşarken
de her zaman tuhaf öyküler anlatılırdı ve geçimsiz biri olduğu için kasabada
pek sevilmezdi.
Kızlardan
biri okulda dolaşan son söylentiyi anlattı: Güya Leonard alelacele gömülmüş ve
aslında ölmemiş, mezardan çıkmak için toprağı kazmaya çalışıyor ve arada çığlıklar
atıyormuş.
Kızlar
bu ürkünç söylenti karşısında korkuyla titremeye başlamışlardı, sadece Carol
etkilenmemiş gibiydi: “Bunlar saçmalık, adam tabii ki sahiden ölmüştür ve
mezardan çıkmaya falan da çalışmıyordur!” Sıkı bir tartışma başladı aralarında.
Üç kız Carol’ın bu olaydan kendileri kadar etkilenmemiş olmasına dayanamıyordu.
Sonunda işi iddialaşmaya dek götürdüler. Şayet Carol şimdi tek başına mezarlığa
gider ve geri dönerse gerçekten de korkmadığını anlayacaklardı. Ama gerçekten
gittiğini ispat etmek için de bir sopayı tam Leonard’ın mezarının üzerindeki
toprağa saplaması gerekiyordu. Ertesi sabah diğerleri hep birlikte mezara gidip
sopayı görürlerse Carol’a inanacaklardı.
Carol
bu iddiayı hiç tereddüt etmeden kabul etti. Zavallı bir yaşlı adamın cesedinden
ve mezarından korkmadığını arkadaşlarına ispat etmeye o kadar kararlıydı ki
anne ve babasının tembihlerini çoktan unutmuştu bile. Cesur genç kız “Bir
saate kalmaz dönerim, ben gelene dek merakla beklersiniz artık,” dedi ve
mantosunu kapıp koşar adımlarla evden çıktı. Arkadaşları Carol’ın dönmesini
sabırsızlıkla bekliyorlardı, ancak bir saat geçtikten sonra kız hâlâ dönmeyince
önce endişelenmeye, sonra da korkmaya başladılar. Sabahın dördüne kadar
pencere önünde sabırsızlıkla kızın geri gelmesini beklediler. Ya Carol’ın başına
bir şey geldiyse bunu ailelerine nasıl anlatacaklardı? Ancak yabana atmadıkları
önemli bir olasılık da Carol’ın kendileriyle dalga geçmesiydi. Şimdi dışarıda
bir yerde saklanmış da olabilirdi. Bütün bu olasılıklarla gergin ve uykusuz
gecenin ardından sabahı ettiler. Carol’ın anne ve babası eve döndüğünde kızlar
telaşla gece olanları anlattılar. Şaşkınlığa uğrayan ve iyice endişelenen
ebeveynler önce polisi aradı ve derhal mezarlığa doğru yola koyuldu. Kızlarının
başına ne geldiğini ancak Leonard’ın mezarına ulaştıklarında anladılar.
Carol korkuyla kocaman açılmış
gözleriyle mezarın yanı başında yatıyordu. Ölümün katılığı sabah ayazıyla birleşerek
tüm vücudunu sarmıştı. Mantosunun eteğinin ucunda, kumaşı delip geçen sivri uçlu
bir sopa mezara saplanmıştı. Kız, arkadaşlarına mezara geldiğini ispat etmek
istemiş, ancak karanlıkla kendi mantosunu delerek sopayı toprağa sapladığını
fark edememişti. Ayağa kalmak istediğinde zorlanınca da mezardan çıkan bir
elin kendisini çektiğini sanmış ve bu korku kalbinin durmasına yol açmıştı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder