Kuma- Şehnaz&Gülşen


Sayfa Sayısı: 480
Dokuz Yayınları
2016
24 tl

Kitap Tanıtımı

Bir evliliği ayakta tutan yegâne güç; adamın sevdası, kadının bu sevdaya sarılışıdır. Mutluluğun formülü birbirini sevmekte saklıdır. Bu formülü bozacak günler Eroğlu Konağı'nın kapısını çaldığında içeri buyur edilir. Bebek hasretinin tutulduğu konakta KUMA rüzgârı eserken kaosa doğru sürükleyen fırtınaya iki kadın, bir adam tutulur.

Hayat ters köşeden vurarak bebeği olamayan, yıllarca bu esikliğin acısını pervasızca çeken, hastaneden hastaneye koşan, umut etmekten ve istemekten yorulmayan kadının hayatına kuma gölgesi düşürür.

Karısının bebeği olmadığı her gün, aşkı daha sağlam ayakta dururken adamın duygularını ve aklını yitirecek kâbus gerçekleşir. Kokladığı gülün üstüne bir kır çiçeği yerleşir, bu çiçek tohumunu verir ve sevdaya tutulmuş adamın kalbi ikiye bölünür!

Konağa düğünsüz derneksiz, üzerinde bir gelinlikle kapıdan içeri alınan kadını beklediğinden daha zor bir hayat, beklediğinden daha kötü bir evlilik karşılar. Zorlu sınavlara tabi tutulur, aşk ve sevgi yoksunu bir evlilikte ayakta durmaya çalışır. Kocası tarafından merhamet dilenen kadın halini alır. 

Sevda bir kadında, tutku bir kadındayken aynı çatı altında zorlu yaşam sürdürülür. Araf'ta kalmış bir adamın, bu adama bağlı iki kadının yaşamı zorlu serüvenlerle akıbeti belli olmayan sona doğru gider. 

Ateş düştüğü yeri yakar, KUMA gelir.
Hasreti kadın dindirir, bebek doğar. Adam ikiye bölünür.
Ve aşkı hangi kadın alacak, sorusu akılları alır.
Ben Ezo! Üzerine kuma gelmiş kadınım.
Şimdi sığındığım limanım, kocamın kalbindeki aşkım.
Ben Şerwan! Bir kadının hayatını kalbine, bir kadının hayatını omzuna alan adamım.
Ben Beritan! Kuma giden kadınım.
Benim tek dünyam, kucağıma aldığım bebeğim.

Kitap Yorumu



“Kitap Arası Kahve Molası” olarak ilk yorumum Dokuz Yayınları’ndan çıkan Kuma için gelsin J Wattpad’de oldukça yüksek okunma sayısına ulaşan, hatta “The Wattys 2015” kazananlarından biri olan Kuma, konusu itibariyle de gerek Wattpad’de gerek Facebook sayfa ve gruplarında oldukça fazla tartışıldı. Kimi sıkı bir Beritan fanı olurken kimi de Ezo’nun yanında olmayı seçti. Her iki grubun birleştiği tek nokta ise Şerwan oldu! Lanet okumaların hedefindeki adam oldu kendisi. 

Ezo ile Şerwan tutkulu bir aşkla altı yılı geride bırakmışlardır. Hayatlarında ve evliliklerinde her şey yolundadır ancak bir bebek sahibi olamamışlardır. Gitmedikleri doktor, denemedikleri tedavi kalmamıştır ancak mutlu sona bir türlü ulaşılamamıştır. Şerwan ve Ezo için çocuk sahibi olamamak tolere edilebilir bir durum olsa da Şerwan ve aşireti için ne yazık ki bu mümkün olamamıştır! 

Konakta artık kuma sesleri yükselmeye başlar. Şerwan her ne kadar bunu kabul etmeyeceğini söylese de engel olmayı ne yazık ki başaramaz ve eve apar topar Beritan gelir. Her genç kızın hayali olan söz, nişan, kına ya da düğün ona kısmet olamamıştır. Üzerine giydiği gelinlik, evlendiğinin belki de tek belirtisidir! Öfkeli bir koca, endişeli bir ev halkı ve kocaman bir yabancılıktan ibarettir artık hayatı. Şerwan en başta ondan bir çocuk sahibi bile olmayacağını söylerken, sonrasında bu koca konakta sahip olabileceği tek şeyin bir çocuk olduğunu açıkça belirtmiştir. Onu kırmaktan, örselemekten hiç çekinmemiştir. 

Ve Ezo… Çocuk sahibi olamamak zaten çok zorken bir de üzerine gelen kumayı kabullenmek zorunda kalmıştır. Kocasının bedenini paylaşmış önce, ardından da kalbini paylaşmak zorunda kalmıştır. Her geçen biraz daha kaybetmeye mahkum olduğunu görmüş, her şeyin ellerinden nasıl da kayıp gittiğini sadece izlemekle yetinmiştir. 

İki kadın arasında kalmamıştır aslında Şerwan. Ailesinin hatta tüm aşiretlerin de arasında sıkışmıştır. Onca lafın sözün arasında kendi benliğinden çıkıp daha öfkeli, daha sert ve hepsinden öte mutsuz bir adam olmuştur. Çocuk sahibi olamamak onun seçimi olmadığı gibi kuma getirmek de onun seçimi değildir. 

Kitabı okurken çok farklı duygular içindeydim. Kimi zaman üzülüp gözyaşı döksem, kimi zaman ufacık gülümsesem de en baskın duygum öfkeydi! Öyle ya, çocuk sahibi olamayan kadın eksikti! Öyle ya, evden gelinlikle çıkan kız ancak kefenle dönerdi! Ne gerek vardı kız çocuklarının okumasına! Ne gerek vardı ekonomik özgürlüklerini kazanmalarına, ne gerek vardı kendi ayakları üzerinde durmalarına! Töre ne derse onun olması gerekti ne de olsa! Dediği şeyin insani boyutu ya da hissettirdiklerinin ne önemi vardı ki yani! 

Bu sadece bir kitap ama ne yazık ki pek çok kadının da gerçeği. Hayatı ellerinden alınan pek çok kadın var demeye dilim varmıyor zira hayatları hiçbir zaman eline verilmeyen kadınlar var. Ne baba evinde ne koca evinde söz hakkı olmayan kadınlar var. Törelerin esiri olmuş aileler, gözlerini dahi kırpmadan çocuklarının hayatlarını yok edebiliyor. Yapmayın bunu… Bahsettiğiniz bir insan, bir can. Ezmeyin kız çocuklarınızı, okumaları için bir şans verin onlara. Hangi kızın hayalidir ki bir adamın ikinci karısı olmak?! Hangi dünyada yaşıyoruz demeyin sakın, hala var bu uygulamalar ne yazık ki. Mardin’de yaşayan bir tanıdığımız anlatıyor 17-18 yaşındaki kızların ellili yaşlardaki adamlara ikinci hatta üçüncü eş olarak verildiğini! Acı ama gerçek bir tablo ne yazık ki… 

Tekrar kitaba dönecek olursak eğer, olay ve karakterlerin işlenmesi güzeldi. Duygular tam anlamıyla verilmişti. Zaten yazarlar yörenin kültürünü yakından bildikleri için konuyu işlerken bir acemilik yaşamamışlar, çok belli. Taraf tutmadan, kumalığı özendirmeden, şiddeti ve erkek hegemonyasını yüceltmeden bu hassas konuyu oldukça güzel işlemiş Şehnaz ve Gülşen. Kaleminize sağlık efendim. 
Kuma, serinin ilk kitabı. Editörden aldığımız bilgilere göre de ikinci kitap Ocak ayında raflardaki yerini alacakmış. Öyle bir yerde kesildi ki hikaye, devamı için sabırsızlanmamak imkansız!
Dilerim ki kumalık gibi bu çağdışı kalmış uygulamalar artık son bulur diye bitiriyorum yorumumu. Yeni kitaplar, yeni hayaller ve yeni dünyalarda buluşmak üzere!

Son olarak benim Kuma için puanım;



Duyuru!!

Herkese merhaba :) Şefika adminimiz yoğun iş temposu sebebiyle uzun süredir buraları boş bıraktı maalesef. Kendisi yeni kitaplar yaparken -ki kendisi Dokuz Yayınları editörü bir yılı aşkın bir süredir- ben de kitap tanıtımları ve yorumlarımla birlikte burada olacağım. Yeni kitaplar, yeni çekilişler başlasın o zaman :)

YOLO Dünyası için Geri Sayım Başladı!

haydar-colakoglu-yolo-uygulama

Ulaşımda En Pratik Yol O!  sloganı ile yola çıkan ve Uber’in karşılaştığı en güçlü rakip olan girişim YOLO için geri sayım başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun ilgi gören şehir içi, konfor ve kaliteyi birleştiren yolculuklar sağlayan platformlara bir yenisi daha ekleniyor. Kısa süre içinde hayatımızda farklı bir yer edinmeyi hedefleyen girişimin adı YOLO.

YOLO, şehir içinde lüks segment araçlar ile şehir içi VIP taşımacılık hizmeti veren ve sektöre çok iddialı girerek diğer rakiplerine nazaran çok farklı iş modeli ve kazanç vaat eden bir mobil uygulama. Dünyada Uber modeli olarak bilinen mobil uygulamanın Türkiye versiyonu olarak planlanmış olan YOLO, uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış.

YOLO’yu dünyadaki benzerlerinden farklı kılan en önemli özellik TR’de hukuksal altyapısının sağlamlığı ve farklı kazanç modelleri. YOLO, hem kullanıcılara, hem de iş ortaklarına sağladığı yeni nesil bir iş modeli ile kısa sürede yola çıkıyor.

haydar-colakoglu

YOLO, TEB Holding ve Çolakoğlu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Haydar ÇOLAKOĞLU başkanlığındaki güçlü yatırımcı ve yönetim kadrosu ile de dikkat çekiyor. Yönetim kademesindeki 12 kişilik tecrübeli ekibin, 1 yıl süren çalışmaları sonucu ortaya çıkardıkları YOLO, şehir hayatına yeni bir soluk getirmeyi planlıyor. 

haydar-colakoglu-teb-genel-mudur

Ulaşımdaki zorlukları keyif ve konfor ile çok uygun koşullarda sunmayı hedefleyen ekip adına konuşan YOLO Yönetim Kurulu Başkanı Haydar ÇOLAKOĞLU şunları söyledi;

“Günümüzde temel ihtiyaçlarımızdan biri olan şehir içi konforlu seyahatin hızlı, güvenli ve ucuz olarak sağlanabilmesi başlangıç noktamızdı. Bununla birlikte, kayıt dışı kalan birçok seyahatin kayıt altına alınarak vergilendirilmesi, sektörde hukuksal altyapının sağlamlaştırılması yeni düzende yeni normallere alışan bizler için çok önemli. İşlerimize teknolojiyi en verimli şekilde entegre etmek hem kullanıcılarımıza hem de iş ortaklarımıza yüksek kazanç sağlayacaktır.

YOLO yüzde yüz yerli yapım bir uygulamadır. Amaçlarımızdan biriside bu iş modelini hızlı bir şekilde ülke dışında da kullanılan bir marka yapmaktır. YOLO’nun temel felsefesi bundan ibarettir. 

Kendi kurucularımızın sağladıkları desteklerin yanında, henüz başlangıç aşamasında iken Los Angeles merkezli bir yatırım şirketinden 16 milyon dolar değerleme ile bir kısım yatırım aldık. Kendileri ile yaptığımız çalışmalar sonucunda da “you only live once” baş harflerinden oluşan YOLO isminde karar kıldık. Bunun yanısıra Los Angeles, San Francisco, Londra ve Zürih merkezli yatırımcı grupları ile de görüşmelerimiz devam etmekte. Bu güç birliği platformu ile hem UBER gibi bir dünya devine rakip olacak, hem de Türkiye’den bir dünya markası çıkartabilmek için çalışacağız.

haydar-colakoglu-yolo-turkiye

Başlangıç gününde 300’ün üzerinde araç ile hizmet verecek olan YOLO ile kullanıcılar, tek tuş ile araç çağırabilecek, ulaşım ücretlerini kredi kartları ile ödeyebilecekler. Araçta unuttukları herhangi bir eşyanın güvende olduğunu bilecekler. Yıl sonu hedefimizde 1000’i aşkın araçla hizmet vermek var.

Bu uygulamaların yanısıra yolcularımızı çok özel kampanyalardan da faydalandıracağız. Farklılıklarımız, ilk günden bu ayrıcalıklar ile görülecek. Kasim ayında acilacak beta surumu ile İstanbul`un bazi seckin mekanlarinda yapilacak test surusleri ile hizmete baslayacak olan uygulama üzerinden özellikle tanıtım günlerimizde kayıt yaptıran yolcularımıza 15 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında ücretsiz ulaşım hakları, çeşitli promosyonlar sağlayacağız. Açılışa özel bu kampanya gibi birçok büyük kurumdan da kampanya desteği alan YOLO ile yolculuklarınızın standartları değişecek. YOLO’yu hepinize tavsiye ediyorum. YOLO dünyasına hoş geldiniz.”

GooglePlay ve AppStore dan indireceğiniz uygulama sayesinde YOLO dünyasında siz de yerinizi alın. Detaylı bilgi ve iletişim için www.yolo.com.tr adresinden YOLO’ ya ulaşabilir @yolo_turkiye Instagram adresinden de takip edebilirsiniz.

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Düşlerimin Prensi II. Cilt- Buse Gümüş, Kitap Yorumu


Sayfa Sayısı: 512
Nemesis Kitap
2016
22 tl


Kitap Tanıtımı


Masal devam ediyor…
Bir zamanlar asla inanmam dediğim bir şey vardı. Benden asla ama asla bir prenses olmazdı. Gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm düşlerim vardı benim. Bana göre; aşk bana uğramaz, mutluluk beni teğet geçerdi.

Tüm umutsuzluğuma rağmen yine de hayat beni yanıltmış, aşkı ve mutluluğu bir kişide toplamıştı. İmkânsız dediğim aşk, beni sarıp sarmalamış ve her şeyi baştan sona değiştirmişti. Onunla olmak, aşkı onunla yaşamak düşlerimin de ötesinde bir mucizeydi.

Ancak her şey hayallerimdeki gibi tozpembe gitmiyordu. Mutlu sona ulaşmadan önce önümüze birçok engel çıkacaktı. Hayat bizi sınarken, birlikte tutunabileceğimiz tek şey sevgimizdi. Kavgalar, küslükler, barışmalar, ayrılıklar… Ve daha nicesi. Yaşanacaklar gözümü korkutmuyordu, çünkü gerçekliğinden emin olduğum bir şey vardı: Mert, benim Düşlerimin Prensi'ydi ve bizim masalımız, her şeye rağmen mutlu sonla bitecekti.


Kitap Yorumu


İlk kitabın yorumunda ikinci kitabınız olmadan başlamayın demiştim, hala aynı fikirdeyim. İlk kitap biter bitmez ikinciye başladım zira öyle bir noktada bitmiş ki merak etmemek ne mümkün! Okuduğunuz ikinci sayfadan sonra bir, “Aaa!” nidası dökülecek ardından da sizi bir rahatlama alacak. Neden mi? Tabii ki söylemem :D 

İlk kitapta Rüya ve Mert ilişkisi bir düzene girmişti zaten. O ilk tanıma sürecini, sancılı dönemi geride bırakmışlardı. Ama bu kez de onları bekleyen gelecekleri söz konusuydu. İlişkilerinin seyri, evlilik düşüncesi, iş hayatları derken sorumluluk alma dönemleri gelmişti. Tabii can dostlarıyla birlikte! Rüzgar olmadan ya da Gizem’siz bir hikaye düşünemedim. Figen, Gökhan ve Masal olmadan da asla! 

Çok fazla bir şey söylemek de istemiyorum aslında işin büyüsünü bozmamak için. Ama bu çiftler okunmalı, diye düşünüyorum...

İnişler, çıkışlar, kalp kırıklıkları hatta hayal kırıklıkları, kıskançlıklar ve dostluklar… Bir hayatın tanımı belki de bu kavramlarda saklı. Bu üç çift üzerinden anlatılan hikaye de hayatın bir parçası. Onlar Düşlerinin Prensi’ni bulmuşlar. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevitine diyesim var :D Benim keyifli okuduğum bir seri oldu. Okuyacak olanlara da şimdiden keyifli okumalar dilerim... 

Unutmadan, bu güzel kitapları kazanabilmek için çekilişimiz devam ediyor. Sayfamızı ziyaret etmeniz yeterli :)

Düşlerimin Prensi II. Cilt - Buse Gümüş, Ön Okuma (5. gün)

Düşlerimin Prensi ön okuması ile beraberim bugün. Keyifli okumalar dilerim :)


Düşlerimin Prensi (1. Kitap) - Buse Gümüş, Kitap Yorumu, (3. Gün)


Sayfa Sayısı: 512
Nemesis Kitap
2015
22 tl


Kitap Tanıtımı

"Gerçekleşmeyeceğini bile bile kurulan düşler, insanın canını acıtmaktan başka bir işe yaramıyor." Aşkın hiç uğramadığına ve uğramayacağına emin olduğum bir durakta beklerken, hiç ummadığım bir anda düştüm aşkın içine. Hem de hiç olmayacak bir insanla; Mert Demiroğlu'yla… Üstelik bu öyle bir düşüştü ki, sadece üç saniye sürmüştü; ne olduğunu bile anlayamamıştım. Aşkın zor olduğunu biliyordum ama söz konusu Mert ise sadece zor değil, imkânsızdı benim için aşk. O, insanların düşündüğünden daha fazlasıydı. Düşünceli, nazik ve sevecendi. Onun masmavi gözlerinin derinliklerine düştüğümde, tutunduğum yine oydu. Yine de imkânsızdı işte. Mert ve ben sadece arkadaş olabilirdik, benim kalbim her ne kadar daha fazlasını istese de… Ancak hayatın benim için daha farklı planları olduğunu bilmiyordum; benim masalım henüz yazılmamıştı. Hepsinde olduğu gibi bu masalın da bir prensese ve bir prense ihtiyacı vardı. Benim masalım da Düşlerimin Prensi'ni bulduğumda başlayacaktı.


Kitap Yorumu

Kitabı okudukça ilk aklıma gelen şey ne kadar tanıdık olduğuydu. Seneler önce bir forumda okuduğum ama sonrasında unuttuğum bir hikayeymiş meğer. Her sayfadan sonra şimdi şu mu olacaktı, diye bitirdim kitabı. Kaybettiğim bir şeyi yeniden bulmuşum hissi verdi. 

Rüya on sekiz yaşında, yeni bir üniversitelidir. Yeni okul, yeni ortam, yeni arkadaşlar derken karşısına Mert çıkar, Mert Demiroğlu. Kendisi zengin, yakışıklı ve tam bir playboy. Ha bir de başının belası Merve. Dünyalar tatlısı Gizem, grubun neşelisi Figen ve erkek arkadaşı da var. Efendim bütün bunlar bir araya geldiğinde ortaya okuması zevkli bir kitap çıkmış. 

Üniversite hayatı belki de insan için hayatının en önemli dönemi. Ne tam anlamıyla büyümüşsünüzdür ne de hala annenizin küçük çocuğu da değilsinizdir. Orada yaşadıklarınız ve öğrendikleriniz bundan sonraki hayatınızın belirleyicisi oluyor. Haliyle kurduğunuz dostluklar, yaşadığınız aşklar, kalp kırıklıklarınız ömrünüz boyunca aklınızın hep bir köşesinde oluyor. Hazır lafı açılmışken ben de buradan can arkadaşlarıma selamlarımı göndereyim, sizi seviyorum! İşte tam anlamıyla Rüya için de geçerli bu durum. Yeni bir hayata alışırken yeni insanlar tanımayı, aşkı, kırılan kalbiyle yaşamayı öğrenir. Tüm gücünü yitirdiği anlarda yeniden ayakta kalmanın mücadelesini verir çünkü karşısındaki adam Mert Demiroğlu’dur. Düşlerinde bile kavuşamadığı biridir hatta belki de imkansızdır. Ama aşk işte, engel tanımıyor ve bu kez de tanımayacaktır! 

Yorumumdan da anlaşılacağı üzere benim için karışık duygular uyandırdı Düşlerimin Prensi. Kendi öğrencilik yıllarıma döndüm. Yaşadıklarım, yaşayamadıklarım, hayal kırıklarım canlandı gözümde. Karakterler o kadar bizden ki, o kadar yaşamın içinden ki böyle hissetmemek pek de mümkün değil. 

Kitabın konusuyla ilgili daha fazla bir şey söylememe gerek bence. Okuyun, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Unutmadan, sakın ikinci kitabı da almadan başlamayın. Öyle bir yerde bitiyor ki meraktan çatlama ihtimalinize karşı baştan uyarayım. E ben kaçayım artık, ikinci kitap beni bekler. Herkese keyifli okumalar!

Düşlerimin Prensi- Buse Gümüş, Yazar Söyleşisi



RKBT: Merhaba, öncelikle zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. İlk sorumuz Buse Gümüş kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

BG: Merhaba. 1993 yılının son günlerinden birinde İstanbul’da doğmuşum. Şimdi 22 yaşındayım ve üniversite son sınıf öğrencisiyim. Fazlasıyla sabırsız bir insanımdır. Buluşma yerine herkesten önce giden kişiyi arayacak olursanız, o kesin benim mesela. Aynı zamanda iflah olmaz bir hayalperestim, yazmayı ve kitap okumayı hobiden çok hayat amacı haline getirmiş biriyim.



RKBT: Sizin takip ettiğiniz yazarlar kimler? Okumak için öncelikli bir tercihiniz var mı?

BG: Türk ve yabancı olmak üzere çok fazla yazar takip ediyorum. En sevdiklerimden biri Nora Roberts’tır. Okumak için bir tercihim var elbette, içinde aşk olması ve mutsuz sonla bitmemesi. Konu beni içine çekerse kitabın türü çok da önemi değil, genelde her tarz kitap okuyorum.



RKBT: Yazmaya nasıl başladınız ve yazdıklarınızın kitap olma süreci nasıl işledi?

BG: Çoğu kişinin aksine benim komik sayılabilecek bir başlangıcım var. On beş yaşındayken okuduğum fantastik bir kitap için, “Ben bundan daha iyisini yazarım,” diyerek elime kalemi aldım ve ilk kurgumu kağıtlara aktardım. Günün birinde, üçleme olarak planladığım fantastik romanımı da okurlara sunmak istiyorum ama şimdilik uzak hayallerimden bir tanesi bu. Düşlerimin Prensi serisi ise 2012 yılında bir hikaye forum sitesini keşfetmemle ortaya çıktı, uzun soluklu bir hikaye oldu ve paylaştığım ortamlarda sevilip beğenilmesi beni inanılmaz mutlu etti. Kitap sürecinde birçok yayıneviyle görüştüm ve sonucunda Nemesis Kitap’la anlaştım. Yayınevimle birlikte Düşlerimin Prensi serisini kitapseverlerin beğenisine sunduk. Basılı kitaplarımın olması hala rüya gibi geliyor.



RKBT: Yazdıklarınızı ilk önce kimle paylaşıyorsunuz?

BG: İlk yazdığım fantastik kurguyu sadece birkaç kişi okudu. Sosyal ortamlarda hikaye paylaşmaya başladıktan sonra ise çok sayıda okuyucuya ulaştım. Genelde yazdıklarımı önce arkadaşım Burcu’ya yolluyorum, sonra da okuyucularla buluşturuyorum.



RKBT: Yazmak için tercih ettiğiniz bir zaman dilimi ve mekân var mı? Yoksa ilham perileri

BG: Ziyarete bağlı olarak gelişiyor. Genelde akşamları evdeyken yazıyorum ama bazen önümde bilgisayarım saatlerce açık kalsa dahi tek kelime yazamadığım anlar oluyor, bazen ise gündüz dersin ortasında aklımda sahneler beliriyor ve ben, anlatılan dersi unutup aklımdakileri kağıda geçiriyorum.



RKBT: İşlediğiniz konuları ve karakterleri neye göre belirliyorsunuz?

BG: Hiç oturup da şunu yazayım demişliğim yoktur. Bir anda aklıma bir sahne geliyor, oradan yola çıkarak kurguyu oluşturuyorum, tanıtımı yazıyorum ve kurgunun tamamı aklımda şekilleniyor. Yazmaya başladığımda hikayenin başı, ortası ve sonu belli oluyor zaten. Aradaki olaylar, konuşmalar vs. kurguya bağlı olarak yazdıkça ortaya çıkıyor. Karakterler de kurgu gibi aklımda bir anda şekilleniyor ama tabii onların özelliklerini yazmaya başladıktan sonra değiştirdiğim de oluyor.



RKBT: Kitabınızı elinize aldığınızda ve ilk imza gününüzde neler hissettiniz? Ve tabii ilk imza kime gitti?

BG: İlk kitabımı elime almak fuarda nasip oldu. O anı anlatacak yeterli sayıda kelime yok bana göre. Yıllarca yazdıktan sonra, en büyük hayalinizi ellerinizin arasında tuttuğunuzu düşünebiliyor musunuz? Muhteşem bir duygu, anlatılamaz yaşanır derler ya işte tam olarak böyle bir şey. Yaklaşık sekiz yıl önce yazmaya başladım ve o zamanlar, bugünleri yaşayacağımı düşünemiyordum. Hayaller gerçek olduğu anda inanması zor oluyor. İlk imza günüm ise çok bulanık :D Heyecandan ellerim titriyordu, imza atarken ne yazacağımı bilememiştim mesela ama her şeye rağmen harikaydı. İlk imza annemin oldu.



RKBT: Düşlerimin Prensi’ne gelecek olursak, efendim bu Mert ve benzerlerini nerelerde bulabiliyoruz? Malum her eve lazım kendisi de :D

BG: Mert’in benzerini ne yazık ki bulamıyoruz :D Şaka bir yana, Mert gibi bir karakteri hayal ederken keşke gerçek hayatta da olsa diye düşünüyordum. Mert, benim gözümde her genç kızın hayal ettiği kadar mükemmel ama aynı zamanda mükemmel olamayacak kadar gerçekçiydi. Çok fazla sevdi, aşkı için pek çok kez fedakarlıkta bulundu ve hata yaptığı zamanlar oldu. Onu, Mert Demiroğlu yapan da bütün bunların bir arada olmasıydı.



RKBT: Yeni çalışmalarınızı sorsak bir de? Mesela Gizem ve Rüzgar ikilisi için beklemeye geçebilir miyiz?

BG: Aklımda birçok fikir var ama hepsini aynı anda uygulamaya koyamıyorum. Mert’in bakış açısından gelecek olan kitap, çok sevilen bir hikayem, Düşlerimin Prensi’nde yer alan karakterimiz Aslı’nın SIR olarak saklanan hikayesi ve henüz kimseyle paylaşmadığım diğer kurgularım sırayla gelecek diye umuyorum. Gizem ve Rüzgar’ı Düşlerimin Prensi’nde çok detaylı olmasa da misafir ettik, şu ana dek onlar için ayrı bir kitap düşünmedim, okuyucular çok isterse günün birinde gelebilir ama henüz gündemde öyle bir şey yok.



RKBT: Sosyal medyayla aranız nasıl? Okurlarınız size nasıl ulaşabilir?

BG: Sosyal medyayı çok yoğun kullanıyorum. Okurlarımın bana ulaşabileceği adresler ise:

Facebook sayfası: Buse Gümüş

Facebook grubu: Buse Gümüş’ün Kaleminden

İnstagram ve Twitter: busevgumus
ziyaretine bağlı olarak mı gelişiyor?



RKBT: Son olarak okurlarınıza ne söylemek istersiniz?

BG: Onları çok sevdiğimi söylemek isterim. Yanımda oldukları, beni destekledikleri ve yazdıklarımı okudukları için onlara teşekkür ediyorum.

Bir Masum Menekşe- Kathryn Kramer, Yazar Hayatı (3 Gün)



ABD, Boulder, Colarado doğumlu yazar uzun yıllardır tarihi aşk romanı yazmaktadır. Kitaplarını yayımlarken Katherine Vickery ve Kathryn Hockett isimlerini kullanmıştır. Yazmış olduğu kırk kitabı vardır ve bu kitaplar Almanca, Portekizce, İtalyanca, Hollandaca, Türkçe, Romence, Japonca ve İbranice dillerine çevrilmiş, oradaki okurların da beğenisine sunulmuştur. Kitaplarıyla birkaç yıl üst üste Romantic Times Reviewers Choice Ödülü’nü kazanmıştır. 

Yazmış olduğu 40 kitabın 38 tanesi ebook formatında da sunulmuştur ve yazarın sitesinde yer almaktadır. 

Yazarlık kariyerinden önce bir cazz grubunda yer almış ve tiyatro eğitimi almıştır. Ve ülkesinde hatırı sayılır bir üniversiteye burslu olarak kabul edilmiş, müzik eğitimini orada tamamlamıştır. Ayrıca kitap kapaklarından biri için de modellik yapmış ve kendi resimleri kullanılmıştır. 


Annesi ile 1982 yılından bu yana yazarlık yapan Kramer, 2003 yılında annesini kaybettikten sonra kariyerine tek başına devam etmektedir.

Bir Masum Menekşe- Kathryn Kramer


Sayfa Sayısı: 480
Novella Yayınları
2015
22 tl

Kitap Tanıtımı


Saklı bir tutkunun ardındaki kıvılcımlar aşkı tutuşturacak, maskelerin ardına saklansan bile… Stephen Valentine, İngiltere kralından kendine ait toprakları istemek üzere saraya gider. Orada güzeller güzeli, menekşe gözlü, masumiyet timsali Madrigal ile karşılaşır ve aralarında muhteşem bir aşk doğar. Ancak Madrigal'ın baş düşmanının kızı olduğunu öğrenince Stephen'ın dünyası başına yıkılır. Madrigal ise çok sevdiği krala bir komplo kurulduğunu yanlışlıkla öğrenir ve kendini ozan kılığında yollarda bulur. Masumiyetle şehvet, aşkla intikam, macerayla tutku bu yolda ona eşlik edecek…

"Yürek çarpıntılarıyla okuyacağınız, heyecanlı bir tarihi roman."
-Amazon-

"Tarihi bir atmosferde nefes almak, tutkulu bir aşkı hissetmek ve hayatın rüzgârında savrulmanın acısını tatmak için bu kitabı okumalısınız."
-Booklist-

"Kathryn Kramer tarihi bilgisi ve deneyimiyle harikalar yaratmış. Bir Masum Menekşe kolay kolay unutulmayacak."
-Goodreads-


Kitap Yorumu


Yeni turumuzdan herkese merhaba :) Bu turumuzun konuğu Novella Yayınları’ndan çıkan Bir Masum Menekşe. Ortaçağ Avrupasında geçen bir historical kitabımızın türü de. 

Madrigal soylu bir ailenin kızıdır. Ailesini kaybettikten sonra dönemin İngiltere Kralı Richard tarafından himaye altına alınmış, mutlu ve sakin yaşam sürmüştür. Ta ki o geceye kadar. O gece önce bir adama âşık olmuş, ardından da kapılı kapılar ardında konuşulanları duymuştur. Duyduklarını bir an önce muhatabına iletmeli ve ülkesini olası bir felaketten korumalıdır. Ancak bunu yapması çok kolay olmayacaktır. Anlık bir dalgınlıkla kendini açık etmiş ve hainler peşine düşmüştür. Kralına ulaşana kadar dayanmalıdır. Hatta bu uğurda erkek kılığına girip halk ozanı gibi davranmak da dâhildir! 

Stephan bir zamanların asillerinden birinin oğludur. Ancak Güller Savaşı döneminde yaşamış olması ve kanlı taht kavgaları arasında yenilen tarafta olmaları hem topraklarını kaybetmesine sebep olmuştur hem de ailesini kaybetmesine. Bu yıkımın yerini ise derin bir nefretle doldurmuştur. 

Gün gelmiş ve Stephan kaybettikleri arazileri kraldan istemeye karar vermiştir. Bu elbette o kadar olmayacaktır. Hatta bu uğurda aşkını bile görmezden gelmek zorunda kalacaktır. 

Ortaçağ’da Avrupa’da yaşanan kirli ve kanlı taht oyunlarından bir kesit aslında Bir Masum Menekşe. İnsanların hırsı uğruna neler yaptıklarının örneği. York ve Lancaster arasında geçen bu kanlı dönemle ilgili çok şey okumuş ve tarihe meraklı biri olarak kitabı zevkle okuduğumu söylemeliyim. Bu dönemde geçen bir aşkı okumak, hele ki bunu uzun süredir yapamadığım düşünülürse, benim için güzel saatler anlamına geldi. Bu dönemde yazılmış çok fazla historical de olmadığından ayrı bir değerde benim için. Arada geçen Türk kısımları için olmasa da olurmuş diyorum, gereksiz bir detaymış. 

Uzun lafın kısası ben kitabı severek okudum. Arada Stephan’a saydırmış olabilirim ama bu konu dışı :P Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Unutmadan, siz de bu kitabı okumak isterseniz sayfamızdan çekilişe katılabilirsiniz.
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI