Mimlendimmmmm!!!

Mimlendimmm!!!


Herkese merhaba! Uzun zamandır mimleniyorum ama zamansızlıktan yapamıyordum. Bu kez de İlle Kitap bloğunun sahibi İnci ve Kitap Meltemi'nin sahibi Meltem tarafından mimlendim, kendilerine çok teşekkür ederim :) Şimdi sorulara geçelim :)

1- Çok kitaptan oluşan seriler mi ya da tek kitaplar mı?

Seri kitapları okumaya seviyorum ancak bitmiş seriler olursa. Zira bizde ömür bitiyor seriler bitmiyor :D O sebeple bitmiş seriler diyorum bu soruya.

2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak?

Kadın yazar ya da erkek yazar gibi bir ayrımım olmadı hiç. Duyguları hissettirebilen, orijinal konuları işleyen her yazar başımın tacı :D

3- Kitapçıya gidip kitap almak mı internet zerinden kitap almak mı?

Kitapçıya gidip seçmeyi isterdim aslında ama internette fiyatlar daha uygun olduğundan, üzülerek internet diyorum :/

4-Film olan kitapları mı dizi olan kitapları mı?

Ya mümkünse kitapları ellemeseler de kitap olarak kalsa olmaz mı? Yaprak Dökümü'nden sonra hele dizi hiç yapmasınlar filmler ondan kat kat daha iyi oluyor!

5- Günde 5 sayfa kitap okumak mı yoksa haftada 5 kitap mı?

Tabii ki de haftada 5 kitap ama bu koşturmaca içinde ne derece mümkün bilemedim!

6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir yorumcu olmak?

Mümkünse eğer profesyonel olmayan kimse yazar olmasın, profesyonel olmayan kimse yorum yapmasın. Hangisini iyi yapıyorsam o olmalıyım bence.

7- En sevdiğiniz 20 kitabı tekrar tekrar okumak mı yoksa her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitabı okumak mı?

 Zor bir soru olmuş bu. Yeni şeyler okumayı elbette isterim ama bazı baş ucu kitaplarıma ne zaman ihtiyacım olduğu belli olmuyor pek.

8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı?

Kesinlikle kitap satıcısı olmak diyorum. Gelen kolileri açmak, raflara dizmek, o kokularını duymak harika bir his olsa gerek :)

9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç diğer her türden kitaplar okumak mı?

Yeni dünya düzenine uyum sağlayabilmek için maalesef sürekli koşturuyoruz ve arada kalan kısa zamanlarda da dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok, favori türden vazgeçmem :D

10- Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa sadece ekitap okumak mı?

Evdeysem fiziksel kopyayı tercih ediyorum ancak yolculuklarda ideal olan kesinlikle ekitaplar. Taşıması kolay, okuması pratik :)


   Bu mim epeydir yapılıyor ve yapmayan kaldıysa ben de onları mimliyorum :))

Yürek Söken Cinayetler- Çağan Dikenelli, Kitap Yorumu ve Çekiliş(2. Gün)

Yürek Söken Cinayetler



Sayfa Sayısı: 336
Mendirek Yayıncılık
2014
18 tl


Kitap Tanıtımı

Bu macerada Oğul sınır tanımaz kuvvetiyle Melek Teyze'ye seri cinayetlerin katilini bulma konusunda yardımcı oluyor... Melek Teyze'den habersiz mahallede kuş bile uçmaz. Mecburen de olsa herkesin sevip saydığı, mahallenin en iş bilir, en çaçaron teyzesi şimdi de dedektifliğe soyunmuştur. 

Daha önce çözdüğü iki dava sayesinde emniyette kendine yer edinen Melek Teyze, getirdiği çörekler ve baktığı fallar sayesinde yerini sağlamlaştırmış, bir de emniyet amiri Cevahir'in sevgisini kazanınca artık Beyoğlu Emniyet Amirliği'nden çıkmaz olmuştur.

Emniyetin arşiv bölümünde çalışan büyük oğlu Tuğrul bundan hiç memnun değildir. Ancak, çekik gözlü, zihnen olmasa da bedenen fazlaca gelişmiş, insan azmanı olan diğer oğlu 'Oğul' Melek Teyze'yi maceralarında yalnız bırakmayacaktır.


Kitap Yorumu


Serinin ikinci kitabı “Yürek Söken Cinayetler” ile devam etti Melek Teyze’nin polisiye maceraları. Bu kez gerçekten de yürek söken bir seri katilin peşindeydi Melek Teyze ve Oğul zira öldürdükleri insanların organları çalan bir seri katil söz konusuydu. 

Bu kitapta biraz daha organize bir cinayet vardı. Daha kapsamlı bir operasyon yapması gerekiyordu Melek Teyze’nin : P Bir de tabii mahalledeki kadınlar vardı başına dert olan. Hepsiyle tek tek uğraşıp sorunları çözdü ama Oğul’la birlikte. 

Kitabı bitirip kapattığımda aklımdan geçen şey Allah insanları Melek Teyze’nin gazabından korusun oldu. Böyle bir kadınla mücadele etmek kolay değil zira seri cinayetleri bile çözdü, onlar bile kurtulamadı elinden. 

Polisiyesi daha az, esprisi daha az gibi gelse de bu kitabı da severek okudum. Kapattığımda yine bir gülümseme vardı yüzümde :D 

Melek Teyze’leri okumadan polisiye okudum demeyin :P Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar.

Benim puanım;



Vee çekiliş için;

a Rafflecopter giveaway

Kör Fahişe Bıçağı- Çağan Dikenelli, Kitap Yorumu ve Çekiliş(2. Gün)

Kör Fahişe Bıçağı


Sayfa Sayısı: 272
Mendirek Yayıncılık
2014
16 tl


Kitap Tanıtımı

Melek Teyzeden habersiz mahallede kuş bile uçmaz. Mecburen de olsa herkesin sevip saydığı, mahallenin en iş bilir, en çaçaron teyzesi şimdi de dedektifliğe soyunmuştur. 

Daha önce çözdüğü iki dava sayesinde emniyette kendine yer edinen Melek Teyze, getirdiği çörekler ve baktığı fallar sayesinde yerini sağlamlaştırmış, bir de emniyet amiri Cevahirin sevgisini kazanınca artık Beyoğlu Emniyet Amirliğinden çıkmaz olmuştur.

Emniyetin arşiv bölümünde çalışan büyük oğlu Tuğrul bundan hiç memnun değildir. Ancak, çekik gözlü, zihnen olmasa da bedenen fazlaca gelişmiş, insan azmanı olan diğer oğlu Oğul Melek Teyzeyi maceralarında yalnız bırakmayacaktır.


Kitap Yorumu


Çocukluğu Yılan Hikayesi ile geçmiş biz 80liler ve 90lılar için resmen geçmişe dönüş gibi oldu Melek Teyze Polisiyesi kitapları. Orada izlediğim komşu teyzelere benzettim Melek Teyze’yi ve haliyle bayılarak okudum kitapları. 

Melek Teyze her mahallede görebileceğimiz o hazır cevap teyzelerden biri. Ancak onun diğerlerinden bir farkı var ki, işte o fark bu kitaplara konu oluyor. Melek Teyzemiz çözülemeyen davaların aranılan insanı. Nerede sonuçlanmayan bir dava var, kendisi el atıyor. Tabii iki oğluyla birlikte. Büyük oğlu Tuğrul annesinin bu işlere karışmasını istemezken, zeka problemleri yaşayan küçük oğlu Oğul ise hemen yanında yer alıyor. 

İlk kitabımızda arka arkaya öldüren hayat kadınlarının katilini arıyor Melek Teyzemiz. O sivri diliyle birlikte her yere ulaşan Melek Teyze’yi okumak çok zevkliydi. Evet biraz argosu vardı ama nedense beni çok da rahatsız etmedi. Hele ki Oğul’un her cümlede kullandığı “bea” dilime pelesenk oldu desem yeridir. 

Benim severek ve gülümseyerek okuduğum kitaplardan biri oldu Melek Teyze. Son derece akıcı zaten elinize aldığınızda bir çırpıda bitiriyorsunuz. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar :)

Benim puanım;



Vee çekiliş için;



a Rafflecopter giveaway

Yaz Şenliğinde 2. Ay





Herkese merhaba! Okuma şenliğimizde ikinci ayı da geride bıraktık bakalım ben neler okumuşum?











1. Kategori (10 puan): İsminde yaz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların yazın geçtiği bir kitap.

Deli Dolu Bir Yaz- Toni Blake / Nemesis Yayınları / 370 sayfa


2. Kategori (10 puan): Sadece tek bir kitabını okuduğunuz ve sevdiğiniz bir yazardan bir kitap.

Son Kamelya- Sarah Jio / Arkadya Yayınları / 352 sayfa

3. Kategori (10 puan): Bir şiir kitabı.

Vaktidir- Emre Karataş / Trend Yayınevi / 200 sayfa


4. Kategori (10 puan): Adında bir sayı geçen bir kitap.

Bir Yol Hikayesi- Aşka İkinci Şans / Harlequin / 240 sayfa


5. Kategori (10 puan): Bir kişisel gelişim kitabı.

Menekşe Kokulu Hikayeler- Ender Haluk Derince / Yakamoz Yayınları / 391 sayfa


7. Kategori (10 puan): Fransız edebiyatından bir kitap.

Seni Bulmaya Geldim- Guillaume Musso / Doğan Kitap / 276 sayfa


13. Kategori (10 puan): Aynı zamanda çevirmenlik de yapan bir yazar tarafından yazılmış bir kitap.

Altın Cariye Safiye- Demet Altınyeleklioğlu / Artemis Yayınları / 850 sayfa


17. Kategori (10 puan): Bir biyografi/otobiyografi kitabı.

Beni Bulun- Michelle Knight / Martı Yayınları / 288 sayfa


19. Kategori (10 puan): Halen yazmaya, üretmeye devam eden bir edebiyatçıdan (yazar, şair, araştırmacı...) bir kitap.

Pabucumun Ajanı- Asude / Ephesus Yayınları / 504 sayfa


20. Kategori (10 puan): Polisiye/gerilim/korku vb. türde bir kitap.

Hasar Kontrol- Denise Hamilton / Martı Yayınları / 528 sayfa



21. Kategori (10 puan): Bir aşk romanı.

Bana Sevmeyi Anlat- Müjde Aklanoğlu / Sokak Kitapları Yayınları / 600 sayfa



22. Kategori (10 puan): İlk kitabı 2010 yılında veya daha sonrası yıllarda çıkmış bir yazardan bir kitap.

Kara Kış Beyaz Düş- Fatma Erdek / Ephesus Yayınları / 400 sayfa


24. Kategori (10 puan): Daha önce okuyup da tekrar okurum dediğiniz bir kitap.

Kiralık Nişanlı- Amanda Quick / Artemis Yayınları / 390 sayfa


29. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.

Tehlikeli Kızıl- Tarryn Fisher / Aspendos Yayıncılık / 296 sayfa

Küller ve Anılar- Lena Diaz / Eksik Parça Yayınları / 384 sayfa

Kör Fahişe Bıçağı- Çağan Dikenelli / Mendirek Yayıncılık / 272 sayfa

Romancı- Hakan Yaman / Doğan Kitap / 318 sayfa


Toplamda 6632 sayfa okudum ve 266 puan(umarım doğru hesaplamışımdır) topladım :))






Lena Diaz ile Söyleşi- Sürpriz Yayın



Sürpriz Yayın



Herkese merhaba! Küller ve Anılar kitabı turumuzda benim bugün herhangi bir paylaşımım yok, takvimimizi incelediyseniz görmüşsünüzdür. Ancak ben sürpriz bir yayınla karşınızdayım :) Lena Diaz ile yaptığım keyifli bir söyleşimiz var ve sizlerle onu paylaşmak isterim. Ancak öncesinde kendisi ile ilgili söylemek istediğim birkaç şey var. Kendisinin kitaplarını çok sevmiştim ancak sohbetimiz sonunda kendisini de oldukça sevdiğimi itiraf etmeliyim! Oldukça sıcakkanlı ve kibar biri. Herkese keyifli okumalar dilerim :)

RKBT: Lena Diaz kimdir bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
L.D. : Ben ABD’nin güney kesiminde büyüdüm. Şimdi Amerika’nın en eski şehirlerinden biri olan ve muhteşem tarihi dokusuna aşık olduğum Saint Augustine, Florida’da yaşıyorum. 28 yıllık evliyim. Kolejden bu yıl mezun olan bir oğlum ve bu sene koleje başlayan bir kızım var. Gündüzleri bilgisayar programcılarından oluşan bir ekibe yöneticilik yapıyorum. Geceleri, hafta sonları ve tüm boş vakitlerimde romantik gerilim hikayeleri üzerinde çalışıyorum ve bir gün sürekli onlar üzerinde çalışabilmeyi umuyorum. Okumayı ve tabii ki yazmayı çok seviyorum onun dışında aksiyon filmleri izlemeyi, özellikleri dağları ve ülkemin güzel bölümlerini gezmeyi seviyorum. Alışverişten ise nefret ediyorum. Atlantik Okyanusu’nun kenarında yaşıyor olmama rağmen plaj aşığı biri değilim. Sürekli dalgaları izlemekten sıkılıyorum, bilgisayarımın başında oturup yazacaklarımı düşünmeyi tercih ediyorum.


RKBT: Roman yazmaya nasıl başladınız?
L.D. : Ben hep hikayeler yazardım, ne zaman başladığımı hatırlamıyorum bile. Sekizinci sınıftayken at
yarışıyla ilgili 50 sayfalık bir hikaye yazmıştım ve öğretmenim tüm sınıfa okumuştu, çok eğlenceliydi! Aslında bitirmek için yazmazdım, başlar bırakırdım. Yayınlamak gibi bir amacım olmamıştı ta ki ablama meme kanseri teşhisi konana kadar. Genç yaşta onun kırılganlığına rağmen mücadelesini görmek bitirme ve yayınlama kararı almama sebep oldu. Hayallerimi sürdürmeye orada karar verdim ve profesyonel olarak yazarlığım da o zaman başladı. Beş yıl sonrasında kitabım satılmaya başlamıştı. Bu arada ablam hastalığını atlattı, kanserle mücadelesinde galip geldi.

RKBT: Bize yazma sürecinizden bahseder misiniz biraz?
L.D. : Yazma sürecim yazmaya karar vermemle başlıyor ve yazmaya başlamamla gelişiyor. Başından sonuna kadar planlı bir kurgum olmadı hiç. Sadece nasıl başlayacağımı ve nasıl bitireceğimi tasarlıyorum. Kapakların arkasında yazan birkaç paragrafla özetliyorum kurgumu.
   Kitaplarımı yazmaya başladığımda karakterlerimle ilgili bildiğim bir şey olmuyor, hepsi plansız olarak hayat buluyor. Temel konu ve karakterleri belirler, bir taslak oluştururum.
Ardından da detaylarla bunu desteklerim. Asıl amacım “ne” sorusunu sormak ve buna cevap bulmaktır. Taslağım bittikten sonra da tutarlı bir şekilde tamamlıyorum, hatta aralarına ilginç ögeler katmaya çalışıyorum. Sonrasında ise hikayem parlamaya başlıyor. Ama taslak yazmayı sevmiyorum, boş sayfalar beni korkutuyor.

RKBT: Roman yazmak için hangi ortamları tercih ediyorsunuz?
L.D. : Ne tercih edersiniz diye sorarsanız dağ ya da göl manzarası derim tabii ki. Ancak hangi ortama sahipsiniz derseniz evdeki kapılardan birinin arkası derim. Orası benim ofisim ve yazmak benim için bir iş. Bilgisayarımın önümde olduğu her yerde konsantre olur, yazabilirim.

RKBT: Romantik gerilim roman yazmanın zorlukları nelerdir?
L.D. : Her romantik gerilim romanda olduğu gibi aşk ve tehlikeyi kaynaştırıp bir hikaye haline getirmek oldukça zor. Özellikle aşkın içinde gerilim ya da gerilimin içinde aşk olsun diye beklemiyorum, her ikisini de aynı anda hissetmek istiyorum. Aşk ve gerilimin bir kumaş dokuması gibi uyumlu şekilde bir parça olmasını istiyorum. Bir bölüm aşk bir bölüm gerilim yazmayı hiç sevmiyorum. Her iki parçanın da eşit ve uyumlu halde olması benim için başarılı bir romandır.


RKBT: Romanlarınızdaki favori karakterleriniz hangisi?
L.D. : Kesinlikle Devlin, tam bir kahraman. Oldukça güçlü ve sakin biri. Seksi bir alfa o.

RKBT: Şu anda üzerinde çalıştığınız kitabınızla ilgi bilgi alabilir miyiz?
L.D. : Tabii ki. Şu anda “Exit Strategy” isimli bir serinin ilk kitabı olan “Exit” üzerinde çalışıyorum. Şu anda çok fazla bir şey söyleyemiyorum ama birkaç ay içerisinde bitecek. Devlin ve
Emily de bu kitap içerisinde kısa bir bölümde yer alacaklar ama onun dışında yeni karakterlerim olacak. Okuyunca “Exit Inc” çalışanları olan alfalarımı tanıyacaksınız.

RKBT: Ölüm Oyunları serinin devamını yazmayı düşünüyor musunuz peki, ben mesela Austin’in hikayesini çok merak ediyorum.
L.D. : Evet, düşünüyorum. Austin de dahil olmak üzere daha fazla yazma niyetindeyim. Onun bunu hakkettiğini ve hatta yazmakta geç bile kaldığımı düşünüyorum. Ancak Ölüm Oyunları serisine yeni bir kitap yazmam “Exité serisinden en az üç kitap yazana kadar beklemek zorunda! Şu anda Harlequin için yazdığım bir kitabım var ayrıca. Dört kitaptan oluşan bir seri bu da, ismi Mystic Gladesdeep in the Florida Everglades. Bu seri hakkında oldukça heyecanlıyım. Sadece yazmak istediklerimi yazacak kadar vaktim yok.

RKBT: Bir yazar olarak favori yazarlarınız kim peki?
L.D. : Bu oldukça zor bir soru. Çok fazla favori yazarım var benim. Ve bazen de sadece bazı kitapları favori
kitabım oluyor. Sizinle benim için özel olan bazı kitapları paylaşmak isterim. Sevdiğim yazar sorulduğunda ilk aklıma gelen Julie Garwood oluyor ama sadece historical romanları, özellikle Ransom(Fidye), The Bridge(Gelin), The Wedding(Düğün) ve Saving Grace. O kitaplara bayılıyorum resmen. Erkekleri inanılmaz kesinlikle, o alfaları çok seviyorum. Bu kitapların sonuna geldiğimde kendimi çok iyi hissediyorum. Günümüz romanlarını pek sevmiyorum ama “Killjoy” aralarında severek okuduğum tek günümüz kitabıdır.

RKBT: Ve son olarak Türk okuyucularınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
L.D. : Başka bir ülkede yayınlanan kitaplarımın olması ve yabancı ülkelerdeki okuyucularımın olduğunu duymak tarif edemeyeceğim kadar güzel bir duygu. Aramızda kıtalar ve dil engelleri olmasına rağmen onlara ulaşabilmek harika bir duygu ve bu fırsatı bana verdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım Türkiye’de de daha fazla okuyucularım olur ve bana hem facebook üzerinden hem de mail yoluyla kitaplarım hakkında ne düşündüklerini iletirler. Tüm iletişim araçlarını kullanıyorum. Bu oldukça eğlenceli ve bana iletilen mesajlar benim için büyük ödül. Desteğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.


Çekilişlerimiz hem rafflecopter hem de RKBT facebook sayfamızda devam ediyor, katılmayı unutmayın :)

Küller ve Anılar- Lena Diaz, Kitap Yorumu ve Çekiliş (2. Gün)

Küller ve Anılar


Sayfa Sayısı: 384
Eksik Parça Yayınları
2014
22 tl
The Deadly Games, #3


Kitap Tanıtımı

Her mektupla gelen saklı bir ipucu ve her ipucunun arkasına saklanmış korkunç bir gerçek... 

Savannah'daki FBI ofisine, kaynağı belli olmayan mektuplar gönderilmektedir. Her birinde farklı bir kurbanın ismi yazan mektuplar, bir çocuk tekerlemesiyle sonlandırılmıştır. Küller küller, hepsi düşüp ölürler... 

Kurbanların yardım feryatlarından etkilenen Özel Ajan Tessa James, cinayetleri çözmek için işe koyulur. Danışman olarak da yanına çekici ve akıllı bir genç olan Matt Buchanan verilir. Cinayetlerle birlikte, ardında küllerden başka bir şey bırakmayan kundakçı bir katil de ortaya çıkacaktır. Tessa, ipuçlarının kendisini işaret ettiğini anladığında bir şeyin farkına varır; Eğer geçmişini hatırlayamazsa, bir sonraki kurban o olacaktır.


Kitap Yorumu

Turumuzu takip edenler biliyorlardır Lena Diaz’ın kitaplarını ne kadar sevdiğimizi ve yenisini dört gözle beklediğimizi. Serinin üçüncü kitabı olan “Küller ve Anılar” çıktı okuduk ve şimdi heyecanla şu sıralarda ABD’de yeni çıkmış olan dördüncü kitabı beklemeye geçtik. 

Romantik gerilim tarzını okumaya Lena Diaz’ın kitaplarıyla başladım ve son derece doğru bir seçim oldu bu. Zira hem konuları hem karakterleri hem de kurgularıyla özel bir kalem Lena Diaz. Her kitabında farklı bir konuyu çözmeye çalışırken buluyorum kendimi. 

Bu kez çözmeye çalıştığım ise FBI ofisine gelen kaynağı belirsiz mektuplar ve akabinde işlenen cinayetler oldu. Bir mektup geliyor sonra bir cinayet işleniyor. Bu cinayetleri kim işliyor ve neden işliyor? Mektupları gönderenle katil aynı kişi mi, mektuplarla cinayetler arasında bir ilişki var mı? Tüm bu sorular ve daha fazlası kitabımızda :) Mesela özel ajan Tessa ile yakışıklı danışman Matt’ın arasında neler oluyor, nasıl bir ilişkileri var? 

Tessa’nın geçmişine dair hatırladığı çok az şey vardır. Silik ve bölük pörçük anılar… Ancak içinden bir ses bu mektupların ve cinayetlerin peşini bırakmamasını söyler. İçinden gelen sese engel olamayan Tessa karşılaştığı tüm zorluklara rağmen bu olayın üzerine gider. Hatta mesleğinden men edilme tehlikesi bile vardır. Tabii bir de yanında duygularına engel olamadığı genç ve yakışıklı danışman Matt Buchanan yer alıyor. Kendinden altı yaş küçük olması aralarına duvar örse de kalbinden gelen sese bir kez daha yenilecek midir Tessa? 

Kitabın ilk yarısı oldukça sakin geçti. Gelen mektuplar ve cinayetlerle ilgili ilişki kurma üzerine geçti ancak ikinci yarısı hele de son 100 sayfası tamamen heyecan ve gerilim doluydu. Olayların nereden nereye geldiğine biz bile inanmakta zorlandık. Yazar kalemini konuşturmuş resmen :) 

Kitaplarını severek okuduğum Lena Diaz, kibarlığı ve mütevaziliğiyle de gönlüme taht kurdu desem yalan olmaz. Yaptığımız çalışmaları kendisiyle paylaşıp bir süre muhabbet etme imkanım oldu. Ve kendisini çok tatlı buldum. 

Ölüm Oyunları serisi birbirinden bağımsız olayların yer aldığı bir seri ve her kitabı ayrı güzellikte. Okuyun, eminim pişman olmayacaksınız. Böyle bir kalem mutlaka okunmalı.

Benim puanım;




veee çekilişimiz için buyurun :)


a Rafflecopter giveaway

Menekşe Kokulu Hikayeler

Menekşe Kokulu Hikayeler


Sayfa Sayısı: 391
Yakamoz Yayınları
2014
15 tl


Kitap Tanıtımı

"Menekşe Kokulu Kitap!"

Hayata Bir Bardak Çay Molası

Sevinçlerini Sakın Erteleme
Her Yemekten Sonra Şükret
Biri Seni Kucakladığında 
İlk Bırakan Sen Olma...

Okurken içinizi huzurla dolduracak, yüreğinizi ısıtacak, iyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren birbirinden güzel 69 adet hikâyeden derlenen bu kitapla hayata keyifli bir mola verip kargaşadan sıkıntılardan uzaklaşacaksınız.

Sevgiyi, dünyadaki tüm kötülüklere karşı bir zırh gibi giy. Bu zırh, hiçbir silahın delemeyeceği tek kalkandır.


Kitap Yorumu

  Menekşe Kokulu Hikayeler, kapağıyla dikkatimi çekmişti ilk gördüğümde. Sonrasında da kokulu olduğunu duydum ve baya merak ettim. Afyon’da kurulan kitap çadırının hemen girişine koymuşlar kitapları ve gireni mis gibi kokusu karşılıyordu. Alıp kitaplığıma koyduğumda kitaplarıma da sindi o koku :D İlk kez yapılan bir şeydi ve bence güzel de olmuş. Ayracına ise bayıldım, keçeden ayraç yapmak güzel fikirdi.

Kitap belki de hepimizin duyduğu küçük hikayelerden oluşuyor. Lisedeyken İngilizce öğretmenimiz her sabah bize bir hikaye okurdu, o günlerime yeniden döndürdü beni. Öğretmenimin sesini yeniden duyar gibi oldum okurken.

Belki hepsi kısacık öyküler ama temelinde insan olmak, insanın mutluluğunun küçük şeylerde olduğunu anlatıyor. Sıkmadan, şunu yapın bunu yapın demeden iletiyor mesajını. Bu anlamda benim çok sevdiğim bir kitap oldu “Menekşe Kokulu Hikayeler”.

En sevdiklerimden biri olan “Mayonez Kavanozu ve İki Fincan Kahve” hikayesini paylaşmak isterim :)



Mayonez Kavanozu ve İki Fincan Kahve 

Birgün bir felsefe profesörü, elinde birkaç kutuyla derse gelir. Ders başladığında hiçbir şey söylemeden kutuların birinde bulunan büyükçe bir mayonez kavanozunu kürsünün ortaya koyar ve içini ağzına kadar tenis toplarıyla doldurduktan sonra öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. 

Öğrenciler hep bir ağızdan kavanozun dolduğunu söylerler. 

Bu sefer profesör önünde bulunan kutuların birinden çakıl taşlarını alarak kavanoza koymaya başlar ve her seferinde kavanozu çalkalar. Böylece çakıl taşları mayonezin içinde kayarak tenis toplarının arasındaki boşlukları doldurur. Bu işlemden sonra tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. 

Onlar da “Evet doldu” derler. 

Profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar. 

Öğrenciler de koro halinde “Evet” derler. 

Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır. Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. 

Öğrenciler gülerler! 

Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek “Eveeet” der. “Ben bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım. Şöyle ki; bu pinpon topları hayatınızda önem verdiğiniz şeyleri temsil ediyor: aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan diğer şeyleri. Diğer şeyleri kaybetseniz de bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. 

O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek diğer şeylerdir. Şayet kavanoza önce kumları doldurursanız…” diye anlatmaya devam eder. “Çakış taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. 

Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle pinpon toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur.” 

Profesörün konuşması bitince bir öğrenci merakla sorar: 

“Peki, o iki fincan kahve nedir?” 

Profesör gülerek, “Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır.” 



Hayatınızdan kahve içip dertleşebileceğiniz dostlarınız, başucunuzdan böyle kitaplarınız hiç eksik olmasın :))

Unutmadan benim puanım;


Seni Bulmaya Geldim- Guillaume Musso

Seni Bulmaya Geldim


Sayfa Sayısı: 276
Doğan Kitap
2010
17,50 tl


Kitap Tanıtımı

Fransa’nın en çok satan yazarının kaleminden ölüm, aşk, dostluk, karma ve kader konulu çarpıcı bir aşk ve gizem hikâyesi…

Ethan, Céline, Jessie.
Bir erkek, bir kadın, bir çocuk.
Uçurumun kenarındaki üç insan.
Yolları kesişen, birbirini hem sevip hem yıkıma sürükleyen üç kişi.
Geriye dönüşü olmayan noktayı geçtiler mi?
Her şeyi değiştirebilmeleri için 24 saatleri var.
Peki ama, aşk ölümü alt edebilir mi?

İnsan hep zamanı olduğunu sanır, ama gün gelir, geriye dönüşü olmayan noktayı aştığını, artık geriye dönmenin mümkün olmadığını fark eder. Zaman varken yaşamak için, sevmek için acele edin. Fırsat ellerinizin arasından kayıp gidebilir…


Kitap Yorumu





Guillaume Musso uzun zamandır merak ettiğim yazarlardan biriydi. Her yerde kendisinden övgüyle bahseden yazılar görmüştüm. Pinuccia’nın düzenlediği yaz şenliğinde de Fransız bir yazardan bir kategorisinde yer verdim “Seni Bulmaya Geldim” kitabına. 

Kitaba başlayıp da karakterimizin kişisel gelişim uzmanı olduğunu gördüğümde ne kadar doğru bir seçim yaptığımı gördüm. Zira kişisel gelişim seven biri olarak roman karakterinin kişisel gelişimci olması beni mutlu etti. 

Ethan başarılı bir kişisel gelişimcidir. Uzun yıllar önce yolun karşı kıyısında olmaya karar vermiş ve azimle çalışmıştır. Sonunda da yolun karşı kıyısına geçip zirveye çıkmıştır. Tüm tv yapımcıları tarafından aranan, kitapları yok satan biri haline gelir. Ancak kendi içinde çözemediği sorunları vardır ve zaman zaman mutsuzluğa düşer. Ve final sahnesinde tam bir şokla karşı karşıya kalır.

 İçerisinde hafifçe fantastik ögelerin yer aldığı ilginç bir kitap “Seni Bulmaya Geldim”. Son derece merakla okutuyor kendini ve de oldukça akıcı. Fantastik okumayı sevmeyen biri olduğum için fantastik ögeler bende havada kaldı. Sonunda onların bir yere bağlanacağını düşünmüştüm ama olmadı. O sebeple benim puanım;

Son Kamelya- Sarah Jio


Son Kamelya- Sarah Jio


Sayfa Sayısı: 352
Arkadya Yayınları
2014
17 tl

Kitap Tanıtımı

Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir. Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?

1940'lı yılların Amerikası'nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar… Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü'ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek. Köşke dört öksüz çocuğa dadı olarak sızan Flora, içinde imkânsız bir aşkın tohumlarını büyütürken, ne tür bir belaya bulaştığını acı bir şekilde öğrenecektir. 

Tam elli sene sonra bahçe tasarımıyla uğraşan Addison Sinclair, eşiyle birlikte Livingston Köşkü'ne gelir. Geçmişindeki hayaletten kurtulmaya çalışan Addison, aslında burada çok daha sancılı bir gizemin içine düşer. Bunu çözmeye çalıştıkça dillere destan kamelya bahçesinin kanla sulandığı gerçeğine de adım adım yaklaşacaktır…

Mart Menekşeleri ve hâlâ çoksatanlar listesinde yer alan Böğürtlen Kışı yazarı Sarah Jio'dan muhteşem bir kitap daha. Son Kamelya, kalbimizdeki geçmişin zehrini umut kırıntısına tutunan küçük bir tohumla yok edebileceğimizi gösteren bir başyapıt. 

"Günümüze kadar taşınan geçmişin gizemi ile olayları yatıştıran affetmenin gücü tek kelimeyle muazzam."
-Booklist-


Kitap Yorumu

Doğum günümden birkaç gün önce geldi bu kitap bana. Sevgili Yamak’dan bloğunun sahibi tatlı kız Burçin’in hediyesiydi ama maalesef önümde KPSS gibi bir engel olunca okumaya fırsatım olmamıştı. Şimdi hazır okullar kapanmışken, KPSS de bitmişken bu kitabı hep birlikte okuyalım dedik; Burçin, Meltem ve Pınar ile birlikte. 

Kitap 1800’lü yıllarda kamelya çiçeğinin önemini anlatarak başlıyor ve genel olarak kamelya çiçeğinin özelliklerinden bahsediyor. Sonrasında iki zamanlı olarak ilerliyor kitap, 1940’larda yaşayan Flora ve 2000’lerin Addison’ı ile. 

Flora, bitkilerle ilgilenen ve o alanda çalışmak isteyen bir kadındır. Ancak ailesinin maddi durumu sebebiyle onların işlettiği fırında çalışmak durumunda kalır. Ama fırında da işler iyi gitmemektedir ve birilerinin dikkatinden kaçmaz. Flora’nın bitkilere olan sevgisini kullanıp onu hırsızlık yapmaya zorlarlar. Ülkeden ayrıldıktan sonra bir daha ailesi Flora’dan haber alamaz. 

Addison eşi Rex ile mutlu bir hayat yaşamaktadır. On beş yaşındayken yaşadığı kötü olayı ardında bırakıp hayatına devam etmiştir. Ancak kötü hatıralar ve kötü adam peşini bırakmaz o da çareyi Rex’in ailesinin yeni aldığı eve gitmekte bulur. 

Rex’in ailesinin aldığı ev sırlarla doludur. Zamansız ölümler ve kayıplar yaşanmıştır. Ve dahası yıllardır herkesin peşinden koştuğu pembe kamelya bu evdedir. Bu eve ne zaman gelmiştir, nasıl gelmiştir? Flora bu evde neler yaşamıştır, Addison’ın geçmişindeki sır nedir? Ve tüm bu düğümler nasıl çözülecektir diyorsanız en yakın kitapçıya lütfen :) 

Kitabın konusunu da yazarın üslubunu da çok sevdim. Okuması oldukça keyifliydi benim açımdan. Hele ki kızlarla birlikte okuyup değerlendirmesini yapmak çok da zevkli oldu. Teşekkürler Burçin, teşekkürler Arkadya Yayınları :)

Benim puanım;

Deli Dolu Bir Yaz- Toni Blake

Deli Dolu Bir Yaz


Sayfa Sayısı: 370
Nemesis Kitap
2012
20 tl

Kitap Tanıtımı

Destiny serisiyle tanışın...

Harika bir evlat... Okulun en başarılı öğrencisi... Mükemmel bir eş...

Jenny Tolliver hayatının her döneminde iyi bir kız olmuştu ama bu ona hiçbir şey kazandırmamıştı. İşte şimdi de ilk aşkıyla yaptığı evlilik, adi bir aldatma hikayesiyle sona ermişti. Destiny, doğup büyüdüğü, göl kıyısındaki o mükemmel kasaba ona kucak açabilirdi. Orada, aklındaki bütün soruların cevaplarını aramaya başlayacak ve kendine yeni bir yol çizmeye çalışacaktı.

Destiny'de karşısına kasabanın kötü çocuğu Mick Brody'nin çıkması ise tam anlamıyla sürpriz olmuştu. İyi kızla kötü çocuk buluşmuştu. Onları bir araya getiren sır ise hem tehlikeli hem de tutkulu olayların başlangıcı gibiydi.

Deli dolu bir yaz onları bekliyordu...


Kitap Yorumu

Uzun zamandır kitaplığımda olan ve okumak istediğim kitaplardan biriydi “Deli Dolu Bir Yaz”. Ama o kadar istemesem de olurmuş yani, matah bir yanı yokmuş kitabın. 

Jenny Tolliver iyi bir kızdır hem de her yönden. İyi bir öğrenci, iyi bir öğretmen, iyi bir evlat… Mick Brody ise tam aksine kötü biridir. Sabıkalıdır da aynı zamanda. Jenny yıldızları izlemek için Mick’in arazisine girdiğinde karşı koyamadıkları bir çekim oluşur. Bu çekimin aşka dönüşme süreci anlatılıyor kitapta. 

Konusu anlatılınca kulağa hoş gelse de kitabı okuyunca aynı duygular içinde değildim. Zira yarısına geldiğimde bile hala başlangıçtaki yerdeydi. Gerçi son 20-30 sayfa dışında hep olduğu yerde saydı. Basit, sıradan ve tekdüze bir ilişkiydi okuduğum ve harcadığım vaktime acıdım. Sevmediğim için okuyasım da gelmedi günlerce süründü kitap. Akıcı bulmadım zaten olay da yoktu. 

Yazarın ikinci kitabının daha iyi olduğunu söyleyen arkadaşlarım oldu ancak almamış olsaydım “Aşkların Son Durağı” kitabına da şans vermezdim. Aldığım için okuyacağım ama vasat bir ilk kitaptan sonra pek bir şey de beklemiyorum. Tavsiye konusunda ise yorumsuzum :)

Benim puanım maalesef ki;

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI