Aşkın Naz'lı Hali- Kübra Türker, Okuma Etkinliği- Söyleşi(10. Gün)

Aşkın Naz'lı Hali- Kübra Türker, Okuma Etkinliği- Söyleşi

İlk kez bir söyleşide ne soracağımı bilemedim. İnsan can arkadaşına, toprağına ne soracağını gerçekten bilemiyormuş. Yılları birlikte devirmiş insanlar olduğumuzdan soracağım her sorunun cevabını da biliyordum haliyle. Ben de klasik sorular sordum, sizler de tanıyın diye... 


KAKM: Her söyleşinin klasik sorusuyla başlayalım isterim. Kübra Türker kimdir? Bize kendinden bahseder misin?

KT: Her türlü canlılığın doğasını merak eden ve merakına yenilerek bunun tahsilini gören, bol bol dinleyen, az biraz yazan ama ondan daha da çok okuyan, şahsına münhasır, İzmir kaldırımlarına âşıksa da İstanbul karmaşasından vazgeçemeyen, naçizane kelimelerini 'Aşkın Nazlı Hâli' isimli kitabında kâğıt sayfalarına bürüme şansına kavuşan bir yazandır Kübra. Ne kadar kendimi anlatmaktan pek hoşlanmasam da bu ifadeler az biraz beni tanımlayabilir. 


KAKM: Klasik sorumuzla başlamışken öyle devam edelim. Yazmaya nasıl başladın? Bir forumda bir grupla birlikte çalışmaya karar verme süreci nasıl gelişti?

KT: Çok garip olacak ama tam olarak kalemimdekileri yazıya aktarmaya başladığımı hatırlayamıyorum. Sanırım her zaman, bir şeyler karalama isteği vardı içimde ve bu istekle sürekli karalamalar yapardım. Çok yakın bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak, uzunca bir hikâye kaleme aldığımı hatırlıyorum. O, her zaman kalemimi çok sevdiğini söyler ve benden bir şeyler yazmamı isterdi. Sonrasında da birkaç forum deneyimi yaşadım. Ama en önemlisi… Aşkın Nazlı Hâli’nin yazım aşaması oldu. Okuyucularımın bir kısmı bilir; biz başlangıçta bir grup olarak yola çıkmıştık ve tam anlamıyla eğlenmek, güzel paylaşımlarda bulunmaktı amacımız. Ne güzeldir ki o iki güzel insan her daim yanımdaydılar. İki güzel anne, iki koca yürekli kadın, dahası iki nadide dost onlar benim için… Gamze ki kendisi Anaç İnsanım olur, böyle bir konuda yazmalıyız demişti ve her şey öyle başladı. Ece ki o da Yazariçem, ben ve Gamze, başladık bir şeyler karalamaya. Tabii Gamze, konuyu söylediğinde benim kafamda baştan sona bir gidişat oluşmuştu ve bu gidişatta başladık. Sonrasında çok geçmeden ben kalemi onlardan devraldım. Kitaplaşma sürecine girildiğinde de bana ait olmayan birkaç bölüm, benim kelimelerimle tekrar yazıya döküldü. 


KAKM: Rengarenk kızlar diye bahsetmek istiyorum sizden ki iyi ki de böyle bir grup
kurmuşsunuz. Bu hikayenin kitap olacağını duyduklarında ne tepki verdiler? Ayrıca burada araya girmek isterim, birbirinden yetenekli üç genç kadın onlar. Ece’nin de kitabı çıktı. Sıradaki kitap Gamze’nin olsun lütfennnn :D

KT: İnşallah öyle olur ama Gamze, son noktayı koymamakta kararlı.:D Yoksa biz de çok isteriz. Şimdi bu iki güzel kadın, ikisi birden sözleşmişçesine, ikinci kez anne olmaya hazırlanıyorlar ki sevgili Ece oldu bile ve onlara imrenmemek elde değil. Aşkın Nazlı Hâli’nin kitaplaşmasıyla ilgili yayın evleri ilgilenmeye başladığında gariptir ki onlar bunu zaten biliyor gibiydiler. Sanırım tek şaşıran ben oldum. :D Onlarsa desteklerini hiç esirgemediler.

NOT: Editör burada Gamze'ye mesajını ilettiği için gönül rahatlığıyla diğer soruya geçebilir :D


KAKM: Haftalık bölümler halinde yayımlanan bir hikâyeyi bir bütün haline getirmek zor oldu mu?
KT: Açıkçasını söylemek gerekirse zordu. Senden saklayacak değilim Toprağım. :D  Zorluğu şöyle; düzeltirken bazı kısımlarda çok ayrıntıya girdiğini ve bazı olayları tekrar ederek anlattığını fark edebiliyorsun. Bu, okuyucuyu her hafta yayınlarken olaydan kopmaması için iyi olabiliyor; ama kitapta bunlar göze batıyor, düşüncesindeyim ben. Haftalık bölümler halinde yayınlanırken konuda uzamalar da olabiliyor. O güzel yorumlara her hafta her hafta doyamıyorsun ve okuyucunun isteklerini de göz ardı etmeyerek, karakterin mutluluğunu da yazayım, evli mutlu çocuklu hallerinden de mahrum kalmasın okurum, deyip de uzatabiliyorsun. Yani… Ben böyle yapmıştım. Aşkın Nazlı Hâli, en başından kitap düşüncesiyle yazılmaya başlansaydı sanırım ayrıntılardan birazcık arınmış olurdu, sanırım. Ya da… Beni biliyorsun ki kalemime pek dur diyemiyorum. Yine upuzun da olabilirdi. Sen tahmin ediyorsundur az biraz. : ) 

NOT: Bilmez olur muyum toprağım benimm, ama sen hep yaz. Baktık uzun oldu ben el atarım, içini ferah tut sen :D

KAKM: Aşkın Naz’lı Hali… Bu isim nereden geldi aklınıza? 

KT: Malum kadın karakterimizin adı Naz. Kendisi tam anlamıyla adının hakkını veren bir kadın ve öyle bir kadının kalbinde taşıdığı aşkıyla nasıl değiştiğini, aşkın her hâli bir yana nazlı hâlinin nasıl olduğunu okuyoruz kitapta. Aynı zamanda isim annemiz de Gamze’dir. : )



KAKM: Hikayemizin kitaplaşma süreci nasıl gelişti? Neler yaşadın bu süreçte?

KT: Sen de bu süreçte editörüm olarak yanımdaydın, beraber göğüsledik. Sadece editörüm olarak da değil, akıl danıştığım, dostum Toprağım olarak… Oldukça yoğun bir süreç değil miydi sence de? : ) Yoğun ama eğlenceliydi. Belki biraz da bize getireceklerinden habersizce gergin ama çokça heyecanlı. 

NOT: Sana bu hikayenin kitap olması gerektiğini söylediğim ilk andan beri yanında olmak benim için zevkti. Bu süreçte sana destek olabildiysem ne mutlu bana...


KAKM: Yeniden sana dönüyorum ve bize kendini on kelimeyle anlat desem, neler olur onlar?

KT: Kendini anlatmaktan hoşlanmayan bir insanın on kelime seçip de kendini anlatması çok daha zor sanırım. : ) O yüzden bu soruyu pas geçme hakkımı kullanasım var. Ama o on kelimeden ikisi, ayrıntıcı ve zor beğenen olabilir. Diğerini beni tanıyanlara bırakıyorum. ; )


KAKM: Ve gelelim ben her söyleşimin klasik sorusuna hatta sorularına :D Kitabını ilk nerede gördün ve neler hissettin, ayrıca ilk imza kime gitti?

KT: Bu sorunun cevabını en iyi tahmin edebilecek kişisin sen. Çünkü o an tam yanımda
duruyordun. : ) Biz İzmir Kitap Fuarı’ndaydık ve tarih 26 Nisan Pazar gününü gösteriyordu. O kadar heyecanlı ve mutluydum ki fuarın girişinde kitaplarımın bulunduğu standa ilerlemeden önce durup tüm stantları gözden geçirdiğimi hatırlıyorum. Sonra sen de benim durduğumu fark edip durmuştun. O an, senin de benim kadar heyecanlı olduğunu fark etmiştim ve bu heyecanı paylaşırcasına sarılmıştık seninle. : ) Kitaplarımı ilk gördüğüm gün de bu güne denk geliyor. İlk imzayı kim aldı, sorusuna gelince… Bu soruyu bilerek mi sordun, merak ediyorum. :D Cevabımsa şaşırtmasa gerek kimseyi. Elbette ki ilk imzamı Şefika’ma, Toprağım’a verdim. Hem de heyecandan ellerim titreyerek.

NOT: O gün yanında olabildiğim için çok mutluyum. Evet ben de çok heyecanlıydım sana çok inanmıştım, çok güvenmiştim. Kaleminden dökülen o sözcüklerin somut halini elime alabilmek benim için değerliydi. Kaldı ki o kitap benim ilk editörlük deneyimimdi. Çıktığımız bu yolda adımları birlikte atıyor olabilmek çok önemliydi.


KAKM: Yeni projeler desem? Bundan sonra biz okurları neler bekliyor? Etkinlik kapsamında okuyan her blogger farklı kişileri de olsa mutlaka devam hikâyelerini istedi. En azından kitap olmasa bile online olarak yayımlayacağın birkaç bölüm düşünür müsün?

KT: Bak bu soruda yine bir baskı seziyorum. Sorunun aslı öncesinde, istenen şey kuvvetle desteklenerek soru sorulmuş. : D Devam kitabı… Bilemiyorum. Açıkçası, düşünmemiştim daha önce. Ama neden olmasın diyerek açık bir kapı bırakmayı ihmal etmeyeyim. : ) Ama ek bölümler yazmayı istiyorum. Sanırım online paylaşılacaklar. Yeni projelere gelince… Aşkın Nazlı Hâli’nden daha farklı bir şeyler var aklımda. Sanırım bu kez, romantik komediden ziyade dram ağırlıklı değişik bir çizgide yazmayı istiyorum ve… Yazımına da başladığımı söylememin bir sakıncası yok diye düşünüyorum. ; ) 

NOT: Nee? Baskı mı? Cık cık cık, bizde olmaz öyle editör baskısı falan :D (Yalandan kim ölmüş :P )


KAKM: Sosyal medya ile aran nasıl desem? Okurların seninle nasıl iletişime geçebilirler?

KT: Sosyal medyayla zaman zaman aram iyi zaman zamansa bir dargın bir barışık. Zamanım oldukça kullanmayı ihmal etmiyorum. Gerek Facebook, Twitter, İnstagram gerekse Wattpad üzerinden benimle iletişime geçebilirler. Elimden geldiğince geri dönüş yapıyorum. : )

https://www.facebook.com/kubra.turker.34

https://twitter.com/KTrker

http://www.wattpad.com/user/KbrATrker

https://instagram.com/askub/



KAKM: Son olarak buradan okurlarına iletmek istediğin mesajın var mı?

KT: Teşekkür etmeliyim en başta. Bu çoğu kişiye klasik ve önemsiz gelebilir ama bunu yapmalıyım. Çünkü okurum bana yaptığı geri dönüşlerle beni ne kadar mutlu ettiğini, duygudan duyguya sürüklediğini, yeri geldiğinde kalemimi etkilediklerini ve ne derece etkili olduklarını bilmeli. Bir kitabın çıkması aslına bakılırsa külfetli olsa da zor değil. Kitabınızın çok satanlar listesinde bir numaraya yerleşmesi ya da sürekli baskılarınızın tükenmesinden ziyade, hiç tanımadığınız bir insanın gelip içtenlikle sizin hayal dünyanızın içinde kaybolduğunu size heyecanla anlatması, sizin emeğinize değer vermesi, size o değeri hissettirerek karşılık vermesi daha önemli. Benim düşüncem şudur. Hepimiz iyi kötü bir şeyler karalıyoruz. Yazıyoruz ve yazanlarız nihayetinde. Bir yazanı yazar yapan okuyucusudur, düşüncesindeyim. Okur size yazar kelimesinin maneviyatını ve ustalığını yüklediği an, işte o zaman değerlidir o kelime. Bu yüzden ben bir kez daha kalemime etkisi olan herkese çok ama çok teşekkür ederim. Hep benimle kalın. Sevgiler. Öpücükler. : - *



Editör Notu:

Yazarımmm, canım arkadaşım benim... Yolun açık olsun... Daha nice kitaplarında birlikte olmak dileğiyle. Hem yorumumu yazarken hem de söyleşiyi hazırlarken daha önce bu derece zorlanmamıştım. Ne yazsam yazayım hep eksik bir şeyler kaldı ama ben aklıma geldikçe sana iletirim :D Yazarımız şu anda Kocaeli Kitap Fuarı'nda ve imza günü var. İmzalamaktan kolların yorulsun inşallah canım :))

Sen- Selvi Atıcı, Kitap Yorumu (5. Gün)

Sen- Selvi Atıcı


Sayfa Sayısı: 424
Müptela Yayınları
2015
21 tl


Kitap Tanıtımı

Kardeşinin intikamını almak için çıktığın yolda aşkla karşılaşırsan…

Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bilirsiniz. Üstelik bahsi geçen bir kadın ise, asla! Dövüş sanatları uzmanı olan Süheyla, kardeşinin intikamını almak için çıktığı yolculukta kalbini tam bir baş belasına kaptırdı. Ruhu intikam ateşiyle yanıp tutuşurken kalbi aşk ateşiyle kavruldu…

Süheyla'nın adı, 'iyi huylu, sakin' anlamına gelir ancak aldanmayın, yol boyunca elinde muştasıyla aşk ve intikam duygularıyla örülmüş ince bir ip üzerinde ustalıkla yürüyecek gerçek bir kahramandır aslında. O zeki, yumrukları kadar dili de sert bir kadındır. Romanda Demir'le de tanışacaksınız. Aşkın muhatabıdır kendisi. Süheyla'nın intikam mücadelesinde en büyük yardımcısı olacaktır.


Kitap Yorumu

Selvi Atıcı, Kimliksiz romanıyla tanıdığım bir isim. Arkadaşlarımdan ismini çok sık duymama rağmen Kimliksiz’e kadar kendisini tanıma ve hikayelerini okuma fırsatım olmamıştı. Ancak Kimliksiz kitabından sonra fark ettim neler kaçırdığımı. Neler kaçırdığımı diyorum çünkü Selvi Atıcı gibi bir kalemi okuyamamış olmak kendi adıma büyük talihsizlik. 

Yayınevinin sayfasında “Sen” tanıtımını gördüğümüz anda bu kitaba blog tur düzenlemeliyiz dedik arkadaşlarımla ve şimdi bunu yapıyor olduğumuz için de oldukça mutluyum. Hem kalem olarak hem de ilk turumuzdan beri devam eden sohbetlerimiz sonucunda kişilik olarak inanılmaz sevdiğim bir yazar Selvi abla. 

Sen, alışık olmadığımız bir kadın karakter üzerine kurulu bir kitap. İntikam uğruna çok fazla şey göze olabilecek kadar cesur bir kere. İntikam diyorum ama ne kadar doğru bilemedim belki de araştırmasını yapmak üzere demeliyim. Bu arada kızımızın adı Süheyla ve kapak yazısında isim anlamını okuduktan sonra ne kadar büyük bir ironi olduğunu görüyoruz. Ama şaşırmadım buna, zira Selvi abla deyim yerindeyse eli maşalı bir kadın yazacağından bahsetmişti. Gerçi kızımın elindeki maşa değil de muşta, öyle de minicik bir detayımız var :D 

İster araştırmasının deyin ister intikamının, bu yolda karşısına çıkan bir adam var, Demir. Yakışıklı, zengin ve kelimenin tam anlamıyla aşık olunası bir adam. Haliyle kızımızın da bundan kaçamaması çok normal :D Tüm bu kaçış, kovalayış, arayış arasında dönen bir aşk… Kulağa hoş geliyor sanki ;) 

Kitap İklimi Pınar’ın yorumunu okurken baştan sona katıldım ona. Özellikle de yurt dışına açılma konusunda. Kesinlikle ama kesinlikle Selvi abla bunu hak eden bir insan. Dilerim böyle bir şey yapılır zira bizi kalemiyle, kişiliğiyle en güzel şekilde temsil edeceğinden, dünyanın her bir yerinden okuru olacağından hiç şüphem yok. 

NOT: Bunu eklemezsem, her fırsatta dile getirmezsem ölürüm. Selvi abla nolur bize Adem’le Şirin’i yazzzzz, Çelik biraz daha bekleyebilir bence :D Çelik mi kim? Bunun cevabı en yakın kitapçıda :D

Seç Birini: Kitap Kurdu Özel

Seç Birini: Kitap Kurdu Özel



Yeni bir etkinlikten daha merhaba :) Bu seferki etkinliğimiz "would you rahter" soruları. Zamansızlıktan yakınsak da etkinliksiz yapamıyoruz :))

Etkinliğe katılan bloglar ise şöyle;




1. Senede bir kitap okuyup tastamam hatırlamak mı senede 100 kitap okuyup hiçbir şey hatırlamamak mı?

Kesinlikle 100 kitabı tercih ederim. Bendeki şansla gider o tek kitabı dram seçerim ve ömrüm boyunca aklımdan çıkaramam falan, ne gereği var şimdi :D


2. Bir kitabın sadece ilk sayfasını okumak mı sadece son sayfasını okumak mı?

Kitapların ilk önce son sayfasına bakmak gibi bir huyum yok, her seferinde kitabın künyesini bile okuyan biri olarak, ilk sayfa diyorum :D


3. Bir kütüphanede kapalı kalmak mı bir kitabevinde kapalı kalmak mı?

Kitapçıda kalmak derim. Düşünsenize onlarca yepyeni kitap ve ilk sayfalarını ben açıyorum....


4. Kitabını göle düşürmek mi eskaza ateşe vermek mi?

İkisi de olmasa olmuyor mu? Neden illa başına bir şey gelecek kitabımın? Yok arkadaş, benimkine ikisi de olmasın :D


5. Sonu ucu açık biten bir kitap okumak mı sonu acı veren bir kitap okumak mı?

Ucu açık biten kitapları biri benim için listeyelebilir mi? Onları gördüğüm anda olay mahallinden koşarak uzaklaşacağım da :D


6. Ana karakterin öldüğü bir kitap okumak mı aşık olduğu kişinin öldüğü bir kitap okumak mı?

Aşık olduğu kişi olsun ya, belki yazarından istersek bizi kırmaz ve onu yeniden aşık edip baş göz eder :D


7. Kitapsız ıssız bir adaya hapsolmak mı bilmediğin bir dilde yazılmış kitaplarla dolu bir kütüphanede kapalı kalmak mı?

Issız bir adaya düşsem de çantamda taşıdığım bir kitabım mutlaka olur. Hiç anlamayacağım bir kitaptansa ıssız adada onunla baş başa kalmayı tercih ederim :D


Aşkın Naz'lı Hali- Kübra Türker, Okuma Etkinliği- Kitap Yorumu(2. Gün)

Aşkın Naz'lı Hali- Kübra Türker



Kitabın Künyesi

Sayfa Sayısı: 640
Dokuz Yayınları
2015
20 tl


Kitap Tanıtımı


Hayatından geçen her bir gün, dolu dolu tabirinin karşılığıydı Naz için. Sonu gelmeyen seyahatler, bitmek tükenmek bilmeyen partiler, sıfırlarını dahi saymaya uğraşmadığı bir banka hesabı, anne babası, dedesi ve hatta daha birçok insanın ilgisi… Şimdiyse bunların hepsi yerini mütevazı bir memur hayatına bırakmıştı. Hem de oldukça mütevazı! Artık parasının hesabını kuruşu kuruşuna yapmalı ve hayatını diploması için uğruna yıllarca dirsek çürüttüğü mesleği, öğretmenliği, yaparak kazanmalıydı. Yapabilir miydi peki? Allah biliyor ya herkes onun bu şekilde yaşayamayacağını biliyordu. 

Disiplin, azim ve çeviklik… Belki biraz ukalalık, biraz da hazır cevaplık. Hepsini bünyesinde barındıran bu yakışıklı adamın bir yüzbaşı olduğuna inanmak, oldukça zordu. Yeni görev yerine başarıyla adapte olmuşsa da yeni hayatında hesaba katmadığı bir şeyler vardı. Zaten kim bunu hesaba katıyordu ki? O ne mi? Aslında hepimiz biliyoruz. Hatta birçoğunuz şu an iki dudağınız arasında, bu oyunbozan kelimeyi mırıldanıyorsunuz. 'Aşk' Pek çok şey bildiğini iddia etse de bu konuda ne bir tecrübeye ne de ön bilgiye sahipti Yağız. Ama azimliydi. Takdir etmek ve hakkını vermek gerekir. Aşkı öğreniyordu. Hem de aşkın 'Naz'lı hâlini…


Kitap Yorumu

Nereden başlasam anlatmaya bilemiyorum. Yorum yazarken zorlandığım anlar olur ama bu derece kilitlendiğim an yoktu öncesinde. Benim için bu kadar önemli ve değerli bir kitap okumamıştım çünkü… 

Öncesinde sıradan hikayelerden biriydi Aşkın Naz’lı Hali. Okudukça ve yazarıyla konuşmaya başladıkça giderek anlamlandı. Kübra Türker gibi bir insanı hayatıma kattığınız için teşekkür ederim Naz ve Yağız… 

Kitabımıza gelecek olursak kızımız Naz azıcık şımarık büyümüştür. Tek çocuk olmanın ve zengin olmanın avantajını sonuna kadar kullanmış, haliyle de azıcık şımarmıştır. Ama sadece azıcık, yanlış anlaşılma olmasın :P Ama bir gün işler ters gider ve kendini moda haftası yerine Kars’ta bulur. Evet evet, doğru duydunuz Kars’ta hem de öğretmen olarak! 

Yağız, ordunun yakışıklı ve de oldukça başarılı bir mensubudur. İnsanı kızdıracak kadar umursamaz ve sinir bozucu bir ukalalığı vardır. Tayini Kars’a çıkar ve ülkenin en soğuk yerlerinden birinde görevini yerine getirmeye gider. 

Her şey önce minik bir tartışmayla başlar. Ama hayatın tesadüfleri bununla sınırlı kalmayacaktır. Bu ikili için inanılmaz planları vardır. Neler dediğinizi duyar gibiyim ama söylemem :P 

Kitabın dili için oldukça akıcı olduğunu söylemek isterim. Naz ve Yağız’ın atışmalarını okurken yüzünüzde size eşlik eden gülümsemeyle sona geliyorsunuz. Kimi zaman da gözünüzden akacak iki damla yaş oluyor, buna da hazırlıklı olun derim. Tabii bir de Şakiremiz ve Hayrettinimiz var ki, ben kendilerinin hikayesinin de kitap olması gerektiği konusunda ısrarlıyım, duyurulur :) Gülbahar teyze, Hasan amca, Sarp, Erkan, Ali derken hikayemiz giderek renkleniyor. 

İlk okumaya başladığım andan beri kitap olacağı anı bekledim ve nihayet elimde kitabım. Hem de yazarından imzalı! İlk imzayı aldığımı da söylemeden geçemeyeceğim. Onun dışında benim için bir kat daha özel olmasının sebebi var, o da editörlüğünü ben yaptım. Hatalarım varsa da heyecanıma verin :) 

Ben okurken oldukça keyif aldım. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Tarafımdan şiddetle tavsiye edilir ayrıca :)

Benim puanım;




Son olarak çekilişimize katılmak için buyurun....


a Rafflecopter giveaway

Beyaza Tutsak- Ecem Altınok

Beyaza Tutsak- Ecem Altınok


Sayfa Sayısı: 320
Olimpos Yayınları
2015
19 tl


Kitap Tanıtımı

Hazan ve Hakan...

Hayatın acımasız pençesine takılmış iki kardeş.... Et ve tırnak gibiydi ikisi. Birbirlerinden bir an olsun ayrılmazlardı. Ancak zamanla, büyüdükçe araya bambaşka bir engel girdi: Uyuşturucu... Bu beyaz illet kardeşinin ruhunu esir alırken hiçbir şey gelmiyordu elinden Hazanın. Gün geçtikçe ismi siliniyordu bu yaşamdan. 

Ancak Hakanın başına gelenlerden sonra tekrardan yazdı baş harflerini inadına hayata. Fedakârlık kalbinde gün geçtikçe köpürdü, yerini yasak duygulara bıraktı. Araftayken Cennette, Cennetteyken Cehennemde buluverdi kendini. Ve bunun sebebi, kaybolduğu o safir mavisi gözlerin sahibiydi... Hazan kardeşini kurtarmak için girdiği bu yolda hiç beklemediği duygularla karşılaşıp geçmişindeki acıları başkasının karanlığında silebilecek miydi? Bu amansız oyunda beyaz siyaha mı bulana-caktı? Yoksa siyah beyazla mı buluşacaktı? Peki, beyazın yanında siyaha yer var mıydı?



Kitap Yorumu

Hazan daha gencecik yaşta hem kendinin hem de kardeşinin sorumluluğunu üzerine almak zorunda kalmış bir kızdır. Anne ve babasını beş yaşındayken kaybetmiş ve kardeşiyle yetiştirme yurduna gitmek zorunda kalmıştır. Oradan kaçmalarıyla birlikte hayatın acımasız yönleri bir bir devreye girmeye başlar…


Aral… Namı diğer ölüm meleği… Herkesin çekindiği hatta korktuğu genç ve zengin bir adam… Aynı zamanda safir mavisi gözleriyle yakışıklı da… 

İnsan hayatı anlardan ibarettir derler ve doğrudur da. Yağmurlu bir havada korunmak için sıcak bir yer ararken gittiği yerin hayatını değiştireceğinden habersizdi Hazan. Aral ise kapıda gördüğü o beyaz meleğin tüm ömrü olacağını bilemezdi. Hikayemiz burada başlıyor işte. Beklenmeyen karşılaşmalar, umulmadık tesadüfler ve daha fazlası… 

Hazan ve Aral’ın hikayesini bir süredir merak ediyordum ve kitabın çıkmasını bekliyordum. Uzun bir yolculuk yapmak zorundayken yol arkadaşı olarak da kendime Beyaza Tutsak’ı seçtim. İyi de yapmışım zira iyi bir yol arkadaşı oldu bana :) Bir kere konusu alışılmışın dışındaydı, devamında ne olacağını merak ettiriyordu. Benim için tek sıkıntısı Aral oldu. Onun ne hissettiğini, kararlarını nasıl verdiğini, iç dünyasını okumayı da isterdim. 

İzmir fuarında tanışma fırsatı yakaladığım gencecik bir yazar Ecem Altınok ve onun ilk kitabı Beyaza Tutsak… Hem o tatlı kızı tanıdığıma hem de kitabını okuduğuma çok sevindim. İlk kitap olarak bence başarılıydı, zamanla çok çok daha iyi olacağından ise şüphem yok. Yolun açık olsun Ecem, nice kitaplarında görüşmek üzere :)

Benim puanım;

Elifname- Baki Evkaralı

Elifname- Baki Evkaralı



Hayata aşkla dokunmaya davet eden kitaplar serisinde okuduğum ikinci kitap "Elifname" oldu. Ayrılıktan kavuşmaya, özlemden hayallere kadar pek çok duyguyu bir arada bulunduran kitaplardan sadece biriydi Elifname de. Sanırım diğerlerini de okuyacağım....

Şimdi sırada okuduğum ikinci kitap olan Elifname'nin yorumu var...



Sayfa Sayısı: 200
Hayat Yayıncılık
2015
14 tl


Kitap Tanıtımı

Sen çoktan öldürmüşsün beni… Neydi ruhunu benden esirgemekteki bahanen? Eski aşklarından farklı olan ya da eksik kalan yanım, sana sadık olup da seni yirmi birinci yüzyılın Mecnun'u gibi bir sevdayla sevmem miydi? 

Sen sevdikten sonra unutmalara alışmışsın sevgili… Eski sevdiklerini ruhunda saklayıp taşıyacak kadar sadık ama sana kendini her şeyiyle adayan bir adamı, senin gözlerinde kendini bulduğu anda öldürecek kadar cesursun…

Ve artık, bunca yıl bekleyişimin sonunda gelmeyecek, açtığı kan revan yaraları sarmayacak, birlikte kuracağımız yuvanın hayalini bende bırakacak kadar da özgürsün sevgili…


Kitap Yorumu



Bir muammadır AŞK 

Kiminin vicdanına atılan taş 

Kiminin fakir gönlüne katılan aş 

Kiminin de gözünden akan yaştır aşk… 


Mevlana’nın bu dizileriyle başlamak istedim yorumuma. Belki de yüzyıllardır bir türlü tam anlamıyla tarif edilemeyen aşkın özeti gibi geldi ve o yüzden yazmak istedim. Ne başını ne de sonunu bildiğimiz, arada oradan oraya savrulduğumuz garip ve değişken bir duygu aşk. 

Elifname de işte aşık bir adamın kaleminden dökülen sözler. Kimi zaman bir araya gelmiş duyguları birer cümle olmuş, kimi zaman da dizelere gelmiş ve aşkı şiirlere dökmüş Baki Evkaralı. 

Kimi zaman onu ne kadar sevdiğini haykırmış kimi zaman da ne kadar özlediğini. Gidişini, terk edişini, hayallerini, hayal kırıklıklarını dökmüş sayfalara. Hatta bir evlat olarak babasına bile söyleyecek sözü var kitapta. 

Yorumuma başladığımdan beri hatta kitabı yarıladıktan sonra hep bahsedilen adamın yazar olduğunu düşündüm. Bu kadar samimi ve duygusal anlatımların gerçek yaşanmışlıktan çıktığını düşündüğümden belki de. Ama yine de bahsedilen kişi kim öğrenmek isterdim. 

Uzun zamandır deneme tarzında kitap okumuyordum, benim için değişiklik oldu Elifname. Hele ki aralara serpiştirilen Mevlana ve Şems’ten sözleri okumayı çok sevdim. 

Yine kendime engel olamadan bazı yerlerin altını çizerek okudum ben. Okuyacak olanlara da şimdiden keyifli okumalar dilerim…

Aşk-ı Lâl

Aşk-ı Lâl- Sebahattin Ceylaner



Hayat Yayınları Kitapseverleri Hayata Aşkla Dokunmaya Davet Ediyor!


Hayat Yayınları, “Aşkla Dokun Hayata” serisi kitapları ile okuyucularını aşkın ayrılıktan kavuşmaya, hüzünden coşkuya kadar tüm duygularını taşıyan bir yolculuğa çıkarıyor. 

Hayat Yayınları’nın, Aşkın tüm renklerini kapsayan "Aşkla Dokun Hayata” serisinin kitapları ''Aşk-ı lal'' - ''Elifname'' - ''Herşeyi Allahtan İste'' - ''Aşk-ı Leyla'' - "Bana Aşkımızı Anlat” – “Aşk-ı Rana" “Yalnızca Rabbine Yönel” ve "Gülsima Ağlama Ne Olursun" çıktı. Ben şimdilik 2 tanesini okudum sanırım diğerlerini de alacağım...

Aşk, insanoğlunun kalbinde hala şarkılarını söylemeye devam ediyor. Siz de Hayata Aşkla Dokunmaya Var mısınız?

İlk yorumum Aşk-ı Lâl için gelecek...



Sayfa Sayısı: 224
Hayat Yayıncılık
2015
15 tl


Kitap Tanıtımı

Dile gelen tüm sözler art arda sıralandığında, üç harfin yan yana gelip de anlatabildiğini anlatır mı? Üç nokta yan yana geldiğinde fark edilir, sonsuzluk deryasının taze serinliği. Anlaşılır ki O'nu anlatmaya dil çaresiz…

Üç nokta gibi gelir üç harf yan yana ve anlatır sonsuzluğu, sonsuz nuru. Tek bir şart arar; nasıl ki sonsuzluğu anlatan üç noktanın kudreti suskunluğundan gelir, öyledir işte... Sonsuzluğu anlatacak yegâne kelam, dile değmeden dolaşır gönülleri.

Bi-lâl ve Lâl… Yana yakıla arayışlardan geçip yanmak derdine düşen iki yâren…


Kitap Yorumu

Anlatmaya nereden başlayacağımı bilmediğim kitaplardan biri oldu "Aşk-ı Lâl". Aynı zamanda satır satır altını çizmek istediğim, her bir cümlesini aklımda tutmak istediğim bir kitaptı. Kapağını kapattığımda ben de o 'Lâl' kısmından payımı almıştım sanki...
İstanbul'da yaşayan sahaflardan biridir Bilal. Aşkı arayan ama aşkı bulmaktan çok aşkı kaleme getirip söze dökmeye çalışan gencecik bir adamdır. Aşkın cefasını da sefasını da başının üstünde taşıyabilecek kadar da cesurdur üstelik...
Küçük yaşta annesizliği, ilk gençlik yıllarında da babasızlığı tadan bir kadındır Lâl. Tek başına koca bir şehirde yaşamaya çalışan biridir.
Kimi tesadüf der kimi kader ama ister tesadüf olsun karşılaşma ister kader, ansızın gelip oturuverir aşk insanın yüreğine. Kimi zaman Necip Fazıl'ın dilinden dökülür kimi zaman da Mevlana'nın Mesnevi'sinden...
Bir sabah sahafta karşılaşır Lâl ile Bilal. İlk sohbetleri bir Necip Fazıl şiiri ile olur. Biri başlar diğeri de devam eder...

Ne hasta bekler sabahı
 Ne taze ölüyü mezar,

İlk görüşte aşktır onlarınki ve sonucunun neye varacağı da meçhuldür. Şiirlerle yaşanan bir aşktır hem de onlarınki. Kendileri susar ama şiirler anlatır dertlerini.
İlk sayfasından itibaren elimden bırakamadım. Hem beşeri aşk hem de yer yer bahsedilen ilahi aşkla, içinde geçen şiirlerle, bilgece hikayelerle ve not alınası sözleriyle  büyüleyen bir kitap oldu benim için. Uzun zamandır bu tarz hikayeler okumamıştım ve ruhumu doyurduğunu hissediyorum şu an. Kitapta da geçen  "Edebiyat karın doyurmaz, çay içirir... Varsın doyurmasın, doyurduğu gönüller yeter." sözünün doğruluğunu anlıyorum bir kez daha. Ya da "Bizler dünlerin ölüsü, yarınların ise doğmamışlarıyız." sözünü hissediyorum.
Daha yazmak istediğim, paylaşmak istediğim pek çok şey var kitapla ilgili. Hele bir dağ hikayesi var ki benim uzun zaman unutamayacağım bir hikaye olacaktır muhtemelen. Adını belki daha önce duymadığınız, yazarını belki hiç bilmediğiniz bu kitap bir şansı hak ediyor. Sonu mu diyorsunuz, ben tahminlerimde yanılmadım. Sizler neler düşünürsünüz bilmem ama...

Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” Sergisi’nde!

İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki “Biz Mektup Yazardık” Sergisi geçmişi günümüze taşıyor.

Bursa’nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım burda  yatıyor

İşte mürekkep bu dizelerdeki gibi damlar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden… Sanatçı, 64 yıllık hayatına sığdırdığı sanat tutkusunu, aşklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarını çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Anadolu’nun naifliğiyle yakın dostu Nâzım Hikmet’e yazdığı bu dizelerdeki gibi aktarır kâğıda ve tuvallere… Onun şiirlerindeki ve tablolarındaki narlar, dutlar, ayvalar kimi zaman sevdiği kadına duyduğu özlemi kimi zamansa amansız bir kara sevdayı anlatır. Babasından Batı Edebiyatı’nı, annesinden Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı öğrenen sanatçı Anadolu’nun toprak damlı evlerinden, İstanbul’un martılarından, köpüren denizinden, Âşık Veysel’in sazından dem vurur…

Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor.  Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor. 

Sergi, hem sanatçının kaleme aldığı hem de kendisine gelen yüzlerce mektubun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından uzun soluklu ve titiz bir çalışma ile kitaplaştırılmasına paralel olarak hayata geçiriliyor. Sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, editörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği kitabın ve serginin tasarımı Emre Senan tarafından gerçekleştirildi.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Avrupa’da öğrenci olduğu günlerden Akademi’de öğretmen olduğu günlere pek çok anıyı barındıran mektuplar, orijinal olarak sahiplerinin kendi ifadeleriyle ve kendi imzalarıyla ziyaretçilere ulaşıyor. Sadece ressam ve şair olarak değil mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de sanatımıza kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun pek çok isimle sürdürdüğü yazışmaları aynı zamanda sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Her biri tarihi belge niteliğindeki mektuplar; sanatçıların o dönemde yaşadığı ekonomik sıkıntılara dair fikir verirken, yaşanan zorlu koşullara rağmen gerçekleştirdikleri idealleri ile tarihe not düşürebilmeyi başarmış bu insanların umutlarını yitirmediklerini de en iyi şekilde ortaya koyuyor.

Sanatçının Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Adalet Cimcoz, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Çallı, Andre Lhoté, Fahrünisa Zeid, Abidin Dino, Reşat Nuri Güntekin, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Arif Kaptan ile mektuplaşmalarının her biri ziyaretçilerde ayrı bir tat bırakmayı vaat ediyor. İş dünyasının önde gelen isimleri Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı’nın mektupları da Eyüboğlu arşivinin önemli parçaları arasında yer alıyor.  

Serginin bölümlerinden biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yaşamını şekillendiren iki kadın, eşi ressam Eren Eyüboğlu ve büyük aşk yaşadığı, “Karadutum” dediği Mari Gerekmezyan ile mektuplaşmalarından oluşuyor. Eren Eyüboğlu, büyük aşk yaşadığı Karadut’u sonsuzluğa uğurladıktan sonra eşinin elini bırakmayarak o zor günleri atlatmasına ve resme odaklanmasına yardımcı olacak kadar güçlü iken, diğer taraftan Mari Gerekmezyan ise ölümünün ardından bile gözlerini yaşartacak kadar sevdalı olduğu bir isim. 

64 yıllık yaşamına çok şey sığdıran Bedri Rahmi… 

İş Sanat Kibele Galerisi’nde çağdaşlarıyla yazışmalarının ilk kez gün yüzüne çıktığı “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile anılan sanatçının hayat hikâyesi Trabzon’da başlar. Takvimler 1911 yılını gösterdiğinde Görele Kaymakamı Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım’ın ikinci çocuğu olarak hayata merhaba der. Asıl adı olan Ali Bedrettin, zaman içinde önce Bedir’e sonra Bedri’ye dönüşür.  Babasının görevi dolayısıyla yerleştikleri Trabzon’daki lise resim öğretmeni ünlü ressam Zeki Kocamemi tarafından keşfedilir. Sanatçı yine bu dönemde edebiyata da merak salar ve ilk şiirlerini yazmaya başlar.

1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı gibi Türk resminin mihenk taşlarının öğrencisi olma şansına erişir. Edebiyata olan ilgisinin üzerine düşer ve Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri alır. 1930’larda hayat onu bu kez Fransa’ya götürür. Dijon ve Lyon’da bir yandan çalışarak Fransızcasını geliştirmeye çalışırken, bir yandan da Gauguin, El Greco, Cezanne gibi beğendiği ressamların eserlerini kopya eder. Sanatçı, ileride hayatını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile de Fransa’da tanışır. 1940’lı yıllara gelindiğinde kalbine “kara saplı bir bıçak” gibi saplanan Mari Gerekmezyan girer. Asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapar, sanatçı bu büste duyduğu minneti Mari’nin çeşit çeşit portrelerini yaparak ve ona şiirler yazarak yanıtlar. Artık bütün İstanbul ve elbette Eren Eyüboğlu bu tutkulu aşktan haberdardır. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1975 yılındaki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı aşkla, resimle, edebiyatla, dostlarıyla, dönemin önde gelen kültür ve düşünce insanlarıyla bir arada geçirir. 

Meraklıları için 5 Mayıs - 20 Haziran arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi, sanat ve kültür tarihimizde eşine az rastlanır bir iz bırakmayı vaat ediyor. Sergide orijinal el yazılı mektuplar ve sanatçının çizimleriyle süslediği desenli zarfların yanı sıra mektuplaşılan isimlerin Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılmış portreleri de yer alıyor. Serginin ziyaretçilerini güzel bir sürpriz de bekliyor. İsteyen katılımcılara, sanatçının desenleriyle hazırlanmış mektup ve zarflarla sevdiklerine yazma imkânı sunuluyor. Şimdi özlemle andığımız eski günlerdeki gibi mektup yazma zamanı!

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Körebe- Lena Diaz, Yurt Dışı Yorumlar(4. Gün)

Yurt Dışı Yorumlar

Yurt dışı yorumlar postundan herkese merhaba :) Körebe kitabı için yorumlara baktım ve hatta yurt dışındaki bloglardaki yorumlardan da seçtim. Bakalım okuyanların fikri nasıl olacak?




İyi bir hikaye potansiyeli vardı ama ne yazık ki bana eksikleri varmış gibi geldi. Gizem ögesi işlemesini ve karakterleri tek yönlü buldum. O sebeple puanım 2 oldu.




Kitabın başlangıcını çok sevdim. Gerilimiyle beni kendine bağladı diyebilirim. Ancak sonuna geldiğimde aynı şeyi düşünmedim ne yazık ki. Lena Diaz daha iyisini yapan bir yazar olduğundan beklentimi biraz yüksek tutmuş olabilirim. Ama yine de okunmalı dediklerimden biri oldu kitap.




Körebe, temposu ve gerilimi yüksek bir kitaptı. Oturduğunuz yerde kemerinizi bağlayın ki bir sıkıntı yaşamayın :) Tahminlerimde yanılmadım ve karakterleri inanılmaz sevdim. Emily gerçek bir dedektifti, o olmadan olmazdı bence de ve tavrını tutumunu çok beğendim. Ayrıca Devlin inanılmaz sıcak bir adamdı! Ve ikisi birlikte mükemmeldi. Gerçekten tekrar dönüp Buchanan erkeklerine göz atmalıyım….





Bu muhteşem gerilimi elimden bırakamadımmmm. İyiler ve kötüler arasında bir tahminde bulunamadım sonuna kadar ve bu durumu seviyorum. Böyle kitaplar okumak için de sabırsızlanıyorum. 

Devlin ince bir çizgide duran bir adamdı. İyiye de kötüye de bir adım uzaklıktaydı sadece. Bu ince çizgideki seçimleri ve kararları ciddi anlamda merakta bıraktı beni. Emily için her şeyden önce söyleyebileceğim şey huzur vereci bir yanı olduğu sanırım. Cesareti ve zekasıyla da birleşince sevmemek imkansızdı. 

Diyalogları, gerilimi ve karakterlerin kimyası oldukça iyi işlenmiş. Yazarın yeni kitapları için sabırsızlanıyorum.

Körebe- Lena Diaz, Kitap Yorumu ve Çekiliş(3. Gün)

Körebe- Lena Diaz


Sayfa Sayısı: 416
Eksik Parça Yayınları
2015
24 tl
Deadly Games, #4


Kitap Tanıtımı

Lena Diaz, heyecan verici bir başka Ölüm Oyunları romanı ve karanlık bir soruyla geri dönüyor: Özgürlüğünüz bütün hayatınıza mal olursa ne yaparsınız?

Karanlıkta saklananın düşman olduğunu tahmin edebilirsin. Ama peki ya düşmanların sayamayacağın kadar çoksa? Devlin'in geçmişi düşmanlarla doluydu ve dâhil olduğu bir polis soruşturmasıyla birlikte bu düşmanların her biriyle yüzleşmek zorundaydı. Ama bu sefer tehlikede olan sadece kendi canı değildi, sebebini çözemediği bir çekim hissettiği yeni yetme polis Emily'nin de canı tehlikedeydi.

Kadınlara akıl almaz işkenceler yapan azılı katilin yeni hedefi ise Devlin ve yanından bir an olsun ayırmadığı Emily gibi görünüyordu. Tuzak kurulmuştu ve ölüm oyunu yeni kurbanlarını arıyordu.


Kitap Yorumu


Uzunca zamandır beklediğim kitaplardan biriydi Körebe ve şimdi elimde olduğu için benden mutlusu da yoktur diye düşünüyorum. Lena Diaz öyle bir kalem ki bana bile polisiye okuttu ve serinin devamını heyecanla bekletti. 

Serimizde bu kez sıra Devlin’de. Diğer kardeşlerden biraz farklı Devlin. Ne iyi diyebiliyorsunuz ne de kötü. Suçlu mu yoksa masum mu karar veremiyorsunuz. İyi bir adam gibi duruyor ama suçlu gibi de duruyor ama masum gibi de duruyor hani. Öyle garip bir durum işte :D 

Devlin’in başının belası da Emily oluyor. Emily ise alışkın olduğumuz polislerden biraz farklı. Kararsız, panik ama aynı oranda da cesur. Nerede ne yapacağı pek de belli olmuyor. 

Bu ilginç çiftimiz yine bir seri katil vakasıyla karşı karşıya geliyor. Suçlular, haklılar, yakalananlar, ölenler, itiraflar derken kendinizi kocaman bir bulmacanın içinde buluyorsunuz. Aklınızdaki acabalarla ara ara tırsıp sonunu merakla bekliyorsunuz. 

Serinin diğer kitapları gibi yine oldukça akıcı bir kitaptı. Genelde merak ögesi ön planda olan kitaplar gibi elinizde nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Lena Diaz’ı diğerlerinden ayıran en önemli şey ise tüm bu karmaşanın içinde işlediği aşk. Konu ve karakterleri ustaca işleyen yazarlardan biri oluyor böylece benim için. 

Turumuzu takip edenler bilirler ki Lena Diaz’ın tüm kitaplarına blog turu biz düzenledik. Bu anlamda Eksik Parça Yayınları’nın bize göstermiş oldukları ilgi ve güven için de kendilerine çok teşekkür ederim. Geçen turumuzda yazarla bir söyleşi yapmak istedim ve kendisi çok sevineceğini söyledi. Söyleşi diye başlayıp uzunca sohbet etme şansım oldu. Kitaplarını bir kenara bırakırsak kişilik olarak inanılmaz sıcakkanlı ve mütevazı bir yazar. Kendisine bayıldığımı söylemezsem olmaz :D Yapmış olduğumuz yorumları kısaca çevirip kendisiyle paylaştım, arkadaşlarımın hazırlamış olduğu afişleri de gönderdim ve çok beğendiğini söyleyip kendi sayfasında da paylaştı. Ayrıca turumuzdan sonra göndermiş olduğu imzalı kitapları, kalemleri ve ayraçları da güzel birer hatıra olacak bizim için. 

Bu kitabı tavsiye eder miyim, kesinlikle ederim. Lena Diaz her kitaplıkta olması gereken kalemlerden biri bence. Bir şey de yayınevimize söylemek isterim; lütfen yazarın başka kitaplarını da basınnnn :)

Benim kitap için puanım;




Ve çekiliş için;

a Rafflecopter giveaway

Hilekâr- R. Gaye Önel, Kitap Yorumu(5. Gün)

Hilekâr- R. Gaye Önel


Sayfa Sayısı: 352
Postiga Yayınları
2015
20 tl
Ateşli Kanatlar, #1


Kitap Tanıtımı

"O kız bir avcı. Minik, hırçın, şeytanı bile baştan çıkarabilen bir baş belası. Ondan kurtulmalıyım, bu taş kalbimde bir ateş yanmadan onu yok etmeliyim. Ağabeyimin yaptığı hatayı yapmayacağım. Hiçbir dişi için değmez. Sıradaki veliaht benim ve kral olacağım."

Aidanhell
"Aidanhell kana susamış kaçığın teki. O kadar karanlık bir ruhu var ki onu durmadan tekmelemek istiyorum. Onunla beraber olduğum her saniye cehenneme bir adım daha yaklaşıyorum. Ama yine de ondan korkmuyorum

Ben... Sanırım...Ona alışıyorum. Bu vazgeçemeyeceğim kadar yakıcı bir ateş. Şeytanımın derin kahverengi gözlerinde bazen kurtuluşumu görüyorum. Ama biliyorum, gerçeği öğrendiğinde beni affetmeyecek. Kim bir hilekârı affedebilir ki?"
Cassie


Kitap Yorumu

RKBT&KGBT ortak yapımı gururla sunar diyorum bu kez düzenlediğimiz blog tur için. Daha önce yapıldı mı bilmiyorum ama ben bu işi çok sevdimmmm :) 

Hilekâr için tur fikri ilk ortaya atıldığında bir süre durdum. Ben ve fantastik kitap aynı cümlede nasıl geçiyoruz diye merak ettim. Zira ben fantastik okumayan biriydim ama yeni şeyler denediğimde onları da sevebildiğimi gördüm. Romantik gerilim okumaya mesela yine blog tur sayesinde başlamış ve çok sevmiştim. Bir de fantastik denemeli o zaman dedim ve başladım kitabı okumaya… 

Avcılar, periler, iblisler, vampirler… ne ararsanız var bu kitapta. Fantastik türün ögeleriyle ilk tanışmam olduğundan başlarda biraz garip gelseler de sonrasında kendimi onların büyülü dünyasına kaptırdım ben de. 

Cassie kendi grubu tarafından öldürülmeye çalışılmış bir avcıdır. Onu ölüm meleğinin elinden ise Aidan kurtarmıştır. Ve Aidan bir avcı değildir, o bir iblisdir. Ve bu ikisi birbirine düşman gruplardandır. Aidan’ın elde etmek istediği bir şey vardır ve kâhinin söylediğine göre de bunu başarabilmek için Cassie’ye ihtiyacı vardır. Olaylar bu şekilde başlıyor işte. 

Kitapla ilgili ilk söyleyeceğim şey çok akıcı olduğu olur sanırım. Sayfalar elinizde akıp gidiyor. Aidan’ın odunluklarını okurken zaten ona söylenip durdum ve nasıl bittiğini anlamadım bile :D Redaksiyon olarak da benden geçer not aldı, ufak tefek birkaç hata dışında sorunu yoktu. 

Kitabı sevdim mi derseniz okurken severek okudum. Fantastik kitaplara karşı bu kadar önyargılı olmayacağım da kesin. Türün yabancısı olduğumdan başka kitaplarla karşılaştırma şansım yok ama başlamak için ideal bir seçim olacaktır “Hilekâr”. Hele ki bir Türk yazarından kaleminden çıktığını bilmek ayrı bir güzellik. Başarılarının devamını dilerim Gaye :)

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI