Bir de ben yazayım dedim...

Bir de ben yazayım dedim...

Yıllardır düzenli olarak kitap okurum ve yıllardır da yorum yazarım okuduğum kitaplarla ilgili. Ama kitap okumak da yorum yazmak da hiç bu kadar zor olmamıştı. Olmamıştı zira bu kadar kötü redakteli kitaplar basılmamıştı, bir kitabı beğenmediğinde ve bunu söylediğinde yazarı da onun fanı da çemkirmemişti hiç. Bir kitabı beğenmedin diye kimse seni kara listesine almamıştı… 

Allah sonumuzu hayretsin diyorum son zamanlarda. Çünkü işimiz hakikaten Allah’a kaldı. Son dönemde her yorumumda yazdığım bir cümle var, resmen yorumlarımın demirbaşı oldu, ‘Kitabın redaksiyonu kötüydü,’. Çünkü gerçekten kötüler. Ek olan “de ve ki” ayrı, bağlaç olan “de ve ki” birleşik yazılır olmuş. Yıllardır bildiğim “bir an” olmuş sana “biran”. Eksik harflerden, fazla kelimelerden, unutulan sözcüklerden hiç konuşmayacağım, içinden çıkamam zira. Kitabın bir kısmından sonra değişen ada da soyada da girmeyeceğim hiç. Sonrasında da yazarının verdiği kuzenlerin isimlerini karıştırmışsınız siz deyip de aptal yerine koymaya çalıştığından bahsetmeyeceğim hiç. Bir sayfada ölen adamın ertesi sayfada hortlayıp geri geldiğini yazmayacağım bile ha unutmadan bir historical roman bu, fantastik falan değil hani açıklık getirmek isterim buna. 

Kitabı okur ve beğenirsen eğer senden iyi okur yoktur ama eğer beğenmezsen işin iş. Bak orada yazar devreye girmezse fanlarından biri mutlaka laf atar, işin kuralı bu anlaşılan. Olur da bir kitabın konusunu, diyalogunu bir başkasına benzetirsen es kaza bittiğinin resmidir, dava açacağım sana diye tehdit edilirsin. Ama kimse sormaz ona, yaran yoksa neden gocundun diye! Bu işin raconu buymuş, öğrenin! 

Yayıncıya mesaj atarsın, mail atarsın ama dönüş alamazsın. Oysa soracağın bir kitabın ne zaman çıkacağıdır ya da yarışma yapmak istemişsindir. İçeriden tanıdığın biri yoksa bunu unut, mümkünatı yok. Ama eğer kitabıyla ilgili olumlu bir yorum yazdıysan eğer her platformda hatta bazı durumlarda senden izin bile almadan paylaşırlar. Ama dediğim gibi içeriden birilerini tanıyorsan valizleri boşalt, lazım olur ileride! 

Oturursun onca emek verirsin ve birbirinden güzel görseller hazırlarsın. Sonra birisi çıkar ve onu çalar. Evet evet, bildiğiniz gidip çalar. Üstündeki ismini, cismini, logonu yok eder sonra da kendi yapmış gibi her yerde paylaşır. Bir sinirle yazarına yayıncısına söylersin ama bir şey yapamazlar. Neden mi? Reklamın iyisi kötüsü olmaz da ondan! 

Kitabın kapağına bakarsın, konusuna bakarsın hoşuna gider ve alayım dersin. Ama o da ne, fiyat etiketi 30 tl ya da civarı. İçerisinde tonla hata varken kitabın etiket üzerinde hata yapmazlar, mümkün değil! Ama kimse de demez ki bu ülkede asgari ücret 900 tl civarındayken biz de bir kitabı bu fiyatı satarsak millet nasıl alacak? Demezler çünkü biz okurlar dişimizden tırnağımızdan artırır yine alırız, çünkü biz kitapsız yapamayız. Ama verdiğimiz paranın karşılığı bu kitaplar olamaz. Bir kitapta otuz sayfada on sekiz yazım hatası çıkıyorsa kimse bana biz bu parayı hak ediyoruz, bize helal demesin. Şahsen ben hakkımı onlara helal etmiyorum! Ha bir de çeviri masrafı diyenler var ki arkadaşım Türkçe’den Türkçe’ye mi çeviriyorsunuz yerli yazarların kitaplarını! 

Okursun, yorumlarsın ama yine de yaranamazsın. Neden çünkü yeteri kadar övmemişsindir, aman bayıldım, öldüm, bittim demediysen üzgünüm ama sen iyi bir yorumcu değilsin ve üstün anında çizilir. Ha aralarında elbet vardır eleştiriye açık olup da kendini geliştirmeye çalışan ama say desem üçü beşi geçmez. Sonra çıkar derler ki sizin yorumunuzla kimse kitap almaya karar vermez ya da beğenmedin diye almaktan vazgeçmez. Be mübarek insan o zaman okuyup yorumlayın diye neden onlarca kitap gönderilir insanlara? İşlerine gelmedin mi eğer hemen “blogçu” diye etiketlenirsin, üstüne de sana edit, redaksiyon dersi vermeye kalkarlar bir de. Ama ben diyeyim de onlar da öğrensin, biz blogçu değiliz zira bir şey satmıyoruz. Biz bloggerız, bilenler bilmeyenlere desin artık. 

Hiçbir yayıncıda sosyal medya sorumlusu küçücük çocuklar olmazdı eskiden, kimse verdiği sözden dönmezdi. Yarışma yaparken diğer yayıncılarla yarışıp da sonra göndermezlik etmezdi, biz bloggerlar da kendimiz yollamak zorunda kalmazdık. Kimse suçu kimseye atmazdı, hele hele hayalet çalışan hiç olmazdı. 

Edebiyat edepten gelir diye öğrettiler bize okulda ama anlaşılan bazıları unutmuş bunu. Ya da hiç öğrenememiş… Kitap seçimi bireysel bir karar ve buna itirazım da yok. Ama daha lise çağındaki çocukların elinde geziyorsa, konsept adı altında abuk sabuk fotoğraflar çekiliyorsa ve dahası bunu bir marifet gibi yayıncısı, yazarı paylaşıyorsa buna itirazım var! Yazık günah, o tazecik beyinleri bunlarla doldurmayın! 

Okumak da yorumlamak da hiç bu kadar zor olmamıştı… Daha neler göreceğiz, neler işiteceğiz kimbilir… Hep birlikte bakalım görelim… Allah sonumuzu hayretsin… 

Bir kişiyi ya da bir grubu hedef almadım, sadece yaşadıklarımdan, bizzat gördüklerimden örnekler verdim. Biri de çıksın desin ki biz bunu yapmadık! Rahat olsun içiniz, üç beş kitap için ya da birilerine yaranabilmek için doğru bildiğimden şaşmam. Ben ne yazıyorsam onu düşünüyorumdur, ne yazıyorsam onu hissediyorumdur…

Bir de unutmadan, bu bahsettiğin ben miyim diye sormayın bana. Eğer bunu sorabiliyorsan, evet bu tam olarak sensindir...

Baksana Talihe- Müjde Aklanoğlu

Baksana Talihe- Müjde Aklanoğlu


Sayfa Sayısı: 640
Parola Yayınları
2015
Talih, #2
30 tl

Kitap Tanıtımı

"Bugün sevip yarına unutacak kadar değil… Beyaza bulayıp seni, yok edecek kadar sevdim…" 

Bunu diyen karizmatik, yakışıklı, kendinden emin, ateşli, tutkulu, âşık adam… Şimdi küstah, kibirli olmasa da müsamahasız, despot ve bir o kadar da tehlikeli bir buzdolabı hâline dönüşmeseydi; Masal kaldığı yerden devam edecek… ti! Ta ki, korkaklığı uğruna hiç düşünmeksizin tüm gemilerini yakıp, limanlarını da ardından ateşe veren, gönlü kör kadın ortaya çıkana kadar...

Hazal Atmaca! Geçmişi sırlarla dolu, yüreği yaralarla kaplı, kendine güvenen ama erkeklere asla güvenmeyen, gözyaşları içinde aşkından ölse bile, burnunu sevdiği erkeğin mendiline silmeyen… Gururlu, masum, inatçı, tutkulu ve bir o kadar korkak bir âşıktı…Ya da öyle sanıyordu!

Yanlış anlaşılmalar uğruna, en savunmasız oldukları anda, geçmişlerinde yaşadıkları giz dolu pençelerin etlerine batmasıyla, geleceğin sırlı yarasından kaçmayı kafalarına koyan âşıklar… Kadere çelme takıp, kendi hayatlarına yön vermeye karar verince, yapacakları en büyük yanlışa, bile isteye imza atma gafletinde bulundular…Hayır, tabii ki bu nikâh defteri değil, olsa olsa yürekteki şeytanın başlattığı intikam senaryosunun, nefret oyunu olurdu! 

Onlar, susmaktan yüreklerinde pas tutmuş, kimselerin merak etmediği sır geçmişleriyle yüzleşirken, birbirlerinin yüreğinde açtığı hazin yarayı sarabilecek mi?


Kitap Yorumu

  
Baksana Talihe, dün gece itibariyle bitmiş durumda. Madem bitti, ilk yorumu da benden olsun dedim :)

Kör Talih, malumunuz üzere çok fena bir yerde bitmişti ve uzun zamandır merakla neler olacağını bekliyordum. Onca sayfa kısa sürede elimden aktı resmen. Tabii bu sürece kimi zaman kahkahalarım kimi zaman da dolu gözlerim eşlik etti. Ama neyse ki öyle bir finali vardı ki sayesinde çenem acıdı. Zira gecenin bir vakti kahkaha atmamak için kendimi durdurmak zorundaydım :D Ah Arda ah falan demeyeceğim, sen hepsini hak ettin!

Hazal, Arda’yı bırakıp yeni bir yerde yeni bir hayata başlar. Dayanmak oldukça zor olsa da başarmak zorundadır. Başka şansı yoktur çünkü. Gazetelerden, dergilerden, magazin programlarından takip ederken sevdiği adamı diğer yandan da Didem’le uğraşır. Didem kim mi, kendisi tam anlamıyla bir baş belası. Sonra bir de yengesi var ki demezsem ölürüm, kadın görgüsüzlükte doktora yapmış resmen. Hazal’ın yerinde ben olsam çoktan çökmüştüm gırtlağına. Sonra bir gün sahilde dolanırken bir ses duyar ve o sesle birlikte hayatı bir kez daha değişir. Buradaki sorun şu, her değişim iyi midir?

İlk kitapta Arda, mükemmel bir adamdı. Nazik, şefkatli, düşünceli… İkinci kitapsa ise içindeki dağ ayısı ortaya çıkmış tam anlamıyla. Yaptıkları, söyledikleri böyle Hazal’ı tam on ikiden vurdu. Hani dedim çek silahı vur, daha acısız olurdu. Neyse ki sonlara doğru aklı başına geldi ama biz ilk bölümlerde yaptıklarını unutur muyuz? Kesinlikle hayır, dağ ayısı!

Kapak resmini gördükten sonra kurbağa ve leylek baya bir dikkat çekiyordu. Neden orada olacağını merak ederken, okuduğumda kahkaha attım resmen. Spoi olmasın diye söyleyemiyorum ama kendimi cidden zor tutuyorum bu konuda. Gerçi final bölümünü oldukça beğendim, bence kitabın en eğlenceli kısmıydı.

Geneli itibariyle severek okuduğum kitaplardan biriydi “Baksana Talihe”. Bunca zaman beklediğime değmiş dedim okuduktan sonra, tabii Arda o kadar öküzlük yapmasa da olurmuş hani :P Kimi zaman merakla, kimi zaman gülümsemeyle, kimi zaman da kızgınlıkla okuyorsunuz. Redaksiyon olarak da ufak tefek hatalar dışında bir sorunu yok, okuma keyfinizi etkilemiyor hiç.

Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar dilerim. Yazarımızın da kalemine sağlık…

Benim puanım;

Mavi Tutku- Victoria Strauss

Mavi Tutku- Victoria Strauss



Sayfa Sayısı: 399
Feniks Kitap
2015
24 tl


Kitap Tanıtımı

Mavi Tutku'ya Övgüler 
- Kirkus Reviews 2012 Yılının En İyi Gençlik Kitabı -

"Duygusal detaylarla zenginleştirilmiş hayal gücü unsurları ve tarihi kurgu tatmin edicidir, ancak milyonlarca kızın sınırlı seçeneği olduğu günümüzde en çok yankı yaratan, Giulia'nın kalbinin arzusunu bulmaya dair inanılmaz derecede gerçekçi arayışıdır. Sanatsal tutkunun nadir görülen, övgüye değer, muhteşem bir keşfi." 
- Kirkus (yıldızlı eleştiri, 2012'nin En İyileri'nden editörün seçimi) -

"Strauss (Guardian of the Hills kitabı yazarı), Giulia'nın karmaşık dünyasını, Rönesans döneminde kadınların sahip olduğu sınırlı seçimleri, manastır hayatını ve zamanın resim tekniklerini de dahil ederek bütün yönleriyle anlatırken büyük bir özen göstermektedir… Giulia'nın alışılmadık hikâyesi kesinlikle okurların dikkatini çekecektir." 
-Publishers Weekly- 

" Strauss'un, on beşinci yüzyıl Milano'su eşliğinde merak uyandıran bir kahraman, tarihi detaylar ve büyülü unsurlarla dokuduğu ustalıkla betimlenmiş romanı adeta bir hazine niteliğinde." 
-The Horn Book-


Kitap Yorumu


Okumayı az önce bitirdim Mavi Tutku’yu ve hemen sıcağı sıcağına yorum yazayım istedim. Yaklaşık dört yüz sayfaydı ve yirmi dört saat dolmadan bitmişti bile… 

Giulia, soylu bir adamın kızıdır. Ancak Borromeo Kontu’nun gayri meşru kızı olduğundan hak ettiği yere ulaşamamıştır. Annesi kontun evindeki terzilerden biridir ve onunla birlikte terzilik yapmaya başlar. Annesini kaybettikten sonra da kontun terziliğini yapmaya devam eder. Tabii bu durum kontesi oldukça huzursuz eder ve ilk fırsatta –kont ölür ölmez- ondan kurtulmaya karar verir. Kontun ona bıraktığı çeyizi de kullanarak Giulia’yı manastıra gönderir. Onu rahibe olmak için zorlar… 

Giulia hayatı kontun malikanesinde, küçücük bir pencereden tanısa da kendisini yetiştirmiş bir kızdır. Resim yeteneğini küçük yaşta keşfetmiş ve kendisini bu konuda geliştirmeye çalışır. 

O dönem İtalya’da yaşanan Rönesans Çağı’nda kadın ressam görülmüş bir şey değildir. Giulia neredeyse imkansız bir şeyin peşinden koşar yani. Bir gün evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonraki en büyük isteği budur. En azından o an için hayatında sıralamada başı evlenmek çeker ve sonrasında da çocuk gelir. Küçüklüğünde çıkarılan yıldız haritasında ise geleceğinde bir koca görünmemektedir! 

Giulia, kaderine karşı gelmeye hazırdır ve büyük bir tılsım yaptırmaya kalkar. Tılsımın amacı da ona kalbindeki en büyük isteği gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Bu düşünceler eşliğinde gider manastıra. 

Giulia’nın istekleri gerçekleşecek midir? Tılsım işe yarayacak mıdır? Dahası Giulia’nın içindeki en büyük isteği nedir? İstediğine kavuşmak içinki çabaları neler olacaktır? Bu yolda onu neler bekler? Bu soruların hepsinin cevabını ben çok kısa sürede kitabı okuyup buldum bile :) 

Çevirisini çok beğendim ve son günlerin aksine redaksiyon çok iyiydi. Şu dönemde böyle bir kitaba rastlamak pek mümkün olmuyor malumunuz üzere! Yayınevine ayrıca teşekkür ederim gösterdikleri özen için. 

Kitabı bitirip de yazarın notunu okuyunca benim için daha anlamlı hale geldi. Yazarın aklına düşen bir sorunun peşinden bu kadar tutkusuyla gitmesi hoşuma gitti. Dönemin İtalya’sına, renklerin büyüsüne, hayatın tılsımına uzanan ilginç bir kitaptı Mavi Tutku. Değişikti aynı zamanda zira ben bu konular üzerine yazılmış bir kitap okumamıştım, farklı bir deneyim oldu. Okuyacak olanlara şimdiden keyifle okumalar dilerim. Bakalım serinin diğer kitabı ne zaman gelecek?

Benim puanım;

Yemin Bozdum Yolunda- Müjde Aklanoğlu

Yemin Bozdum Yolunda



Sayfa Sayısı: 704
Parola Yayınları
2014
Bana Sevmeyi Anlat, #2
28 tl


Kitap Tanıtımı

Her şey bir yanlış anlaşılmayla başladı! Derin yeşil gözleri, beyaz, tazecik tenine düşen gece karası saçları ve dolgun kırmızı dudaklarıyla yakıcı bir güzellik: Peri! Hayal dünyalarında yaşayan, peri kızlarından değil o! Onun hayatı, masal dünyalarındaki gibi hiç olmadı. Zaten masalların, ucuz aşk romanlarına inanmayı bırakalı çok olmuştu. Ta ki; gece yarısı uyku sersemi yaptığı bir hataya kadar!

Sınırsız serveti, baştan çıkarıcı cazibesi ve pervasız yakışıklılığıyla Eymen'in baştan çıkarıp elde edemeyeceği bir kadın yoktu. Öyle sanıyordu! Oysa Eymen, evliliğin erkekleri itaatkâr bir köleye çevirdiğini ve aşk acısının azap verici bir yıkımla, ehlileştirici etkisini düşünerek evlenmeyi kesinlikle istemiyordu. Geçmişte yaşadığı acı tecrübesi yüzünden, kapılar aşka kapanmış, yüreği sırlarla örtünmüştü… Artık aşka yeminliydi! Bir gece zorda kalıp bir otele uğradı ve uyandığında hayatının en büyük yanlış anlaşılmasıyla karşılaştı. Böylece peri masalı başladı!

Tüm kadınlar kendisininken, o; sadece asi ve şartları olan bu kızı arzuluyor -Karısını!- ona sahip olabilmek için her yolu deniyordu. Peri isyan ettikçe cezbediyor, çekim alanından çıkmıyordu. Bu iki inatçı âşıktan acaba hangisi galip gelecek? Önce hangisi pes edecek? Eymen dokunursa yanacak, bir ömür evli kalacak! Peri ise verdiği yemini bozmayıp arkasında kalmaya çalışacak…İki Yemin, bir aşk… Acaba hangisi kazanacak?..



Kitap Yorumu

Okuduğum dördüncü Müjde Aklanoğlu kitabıydı bu. Dün gece dört gibi okumayı bitirmişken sıcağı sıcağına yorum yazmak istedim “Yemin Bozdum Yolunda” için. 

Bana Sevmeyi Anlat kitabından aşina olduğumuz Eymen’in hikayesi Yemin Bozdum Yolunda. İlk kitapta yediği naneyle kız kardeşi Esme’yi mahvetmişti ve Rüzgar’la birlikte kara listeme adını altın harflerle yazdırmıştı. İnanılmaz bir önyargıyla başladım kitabı okumaya, her sayfada bir şey yapmasını bekledim ama cık, yapmadı. Bu sefer uslu durmuş, ben de böyle bir performans beklemiyordum. Şaşırdım :D 

Eymen, bir arkadaşının düğününe katılır ve sabahında onu bir sürpriz bekler. Her sürpriz iyi midir bilinmez, bunu kitabı okuyunca göreceksiniz. Bir gün sonrasında da kendini hiç ama hiç tanımadığı yemyeşil gözlü, kömür karası saçlı bir kadınla evli bulur. 

Peri küçücük yaşında hayatın sillesini yemiş bir kızdır. Ailesini kaybedince kendini acımasız yengesi ve insafsız amcasının elinde bulur. Tabii bir adet sapık bir adet de aptal kuzenin elinde… Yorgun geçen bir günün sabahında hayatı hayal edemeyeceği kadar değişir. Bu insan bozmalarının elince kalbi de bedeni de hırpalanır ve öfkeli bir adama eş olmuş bulur kendini. 

Hikayemiz böyle başlıyor işte. İkilinin kah gülümseten kah hüzünlendiren diyalogları eşliğinde devam ediyor. Aşka inanmayan bir adamla aşkı arayan bir kadının sınavı tam anlamıyla. 

Sonunda ne oluyor diyorsanız eğer bu sorunuza ne yazık ki cevap veremeyeceğim, spoi olmasın! Buradan kızgın suratlarımı gönderiyorum yazara zira böyle bir yerde kesilmezdi olay. Bu kitap okuduğum, Müjde Aklanoğlu kitapları arasında ekşını en az olandı. Zira onun kaleminde her sayfada ayrı bir olay yaşanır ama bunda asıl olayı sonda patlatmış ve tabii sonucunu bize söylememiş :( İzninizle kendisini hikayeyi zurnanın zırt dediği yerde bırakan yazar ilan etmek istiyorum :P 

Yemin Bozdum Yolunda benim için özel kitaplardan biriydi çünkü yapılacak yeni baskıları için düzeltmesini ben yaptım. Dilerim okuyacaklar için keyifli bir süreç olur. Aşktan korkan bir adamla aşkı arayan kadın aşka kavuşabilecek mi ben de merak ediyorum. Devam kitabını çoktan merak etme moduna geçtim ben :)

Benim puanım;

Masum Koza- Özge Erkin

Masum Koza


Sayfa Sayısı: 312
Olimpos Yayınları
2015
17 tl


 Kitap Tanıtımı

Aşkı hiç tatmamış bir adam ve aşkı silah olarak kullanan bir kadın...

İntikam kor bir ateşti; bilinmezliğe sürükleyen ve her daim biraz daha yakın. Hayal, intikam ateşiyle ve tunçtan bir demir gibi şekillendirmişti yüreğini. Umuda dair ne varsa küle dönüştürmüştü. Son avını seçtiğinde ruhundaki tüm hayalleri serbest bırakmıştı.

En büyük darbeyi aşkla vuracaktı. Ama unuttuğu bir gerçek çabuk hatırlattı her şeyi; kader koca bir labirentti. Sona ulaşmadan önce çıkmaz bir sürü sokağa sürüklerdi sizi...

Acaba bu koskoca labirentte kaybettiği masumiyetini ve yok olan insanlığını geri kazanabilecek miydi?
Deniz gözlü bir adamın ruhunda dindirebilecek miydi yorgun yüreğini?


Kitap Yorumu

Bir süredir tanıtımlarını görüyordum bu kitabın ve merak etmiştim. Beyaz kapağı ve kısacık tanıtım yazısıyla ilgimi çekmişti. Sonuç olarak dün gece ikiye kadar okudum ve sonunda bitirdim. Bitirdim ama yorumumu yayınlamak için dört gün bekledim zira turu yapılırken bir kitaba yorum girmeyi doğru bulmuyorum. 

İlk sayfaları okuduğunuzda Hayal’in bir sıkıntısı, geçmişten gelen bir problemi olduğunu anlıyorsunuz. Aşka inanmayan bir kadınla aşkı hiç tatmayan ama tadacağı anı bekleyen bir adamın hikayesini okumaya başlıyorsunuz. Kitabın sonunun da böyle biteceğini sanıyorsunuz amaaa yanılıyorsunuz. Son kısımlarda hareket kazanıyor iyice ve bitirmeden rahat edemiyorsunuz. 

Son günlerde okuduğum kitaplarda değişik aksiyonlar ve içinde yaşanan aşkı okudum ve bu durumdan memnun olduğumu belirtmem gerek. Hareketli hikayeleri seviyorum ben ya :D 

Masum Koza bir kere kısacık bir kitaptı. Üç yüz on sayfalık bir kitap ki, bu kitaba kocamannnn bir hikaye sığdırmış yazar. Ama diyorum ki keşke elli altmış sayfa daha uzun olsaymış da ilk kısımlar biraz daha yavaş anlatılsaymış. Aşık olma süreci biraz hızlı geçilmiş gibi geldi bana. Onun dışında bir eleştirim daha var ki, redaksiyon. Okuma keyfimi etkilemese de gözüme çarpan çok bariz hatalar vardı. Dilerim yeni baskılarda bu sorun çözülür zira hoş bir hikayeydi bu. Bir de sürekli babam, abim falan diye hitap etmelerini garipsedim. Bence abi deseydi de olabilirdi, bir yerden sonra biraz göze batabiliyor. 

Söylemeden geçemeyeceğim bir detay daha var ki, o da kitabın akıcılığı. Sayfaların nasıl aktığını bilemedim elimde. Sonunda ne olacağını görmek için çivilendim resmen koltuğuma. Hatta ikinci yarısında ara ara gözlerimin dolmasına engel olamadım. 

İçinde aşk var, intikam var, hırs var, aksiyon var daha söyleyemeyeceğim ki söylersem spoi olur birkaç şey daha var. Üç yüz on sayfa içerisinde size pek çok şey yaşatıyor bu kitap.

Benim puanım;

Çekiliş Sonuçları!!!

Çekiliş Sonuçları!!!




P Kitap sponsorluğunda yaptığımız çekilişimiz sona erdi. Kazananlar isimler;



Ecem Aytekin

ve

April Watson


olmuştur. Hangi kitapları kazandıkları ise sürpriz olsun istiyorum. Ama tabii bunun için iletişim bilgilerini 48 saat içerisinde Kitap Arası Kahve Molası facebook sayfamıza göndermeleri gerekiyor. Kendilerini tebrik ediyorum, şimdiden keyifle okumalar dilerim :)

Satılık- İlknur Birdal, Kitap Yorumu ve Çekiliş(3. Gün)

Satılık


Sayfa Sayısı: 472
Postiga Yayınları
2015
24 tl


Kitap Tanıtımı

Her aşk kendi sınavıyla cebelleşir.
Devran ve Hüzün...

Onların yolu bir bar kapısında kesişti. Kader hiç ummadıkları anda, hiç ummadıkları bir yerde onları bir araya getirdi. Hayatın karşısında yeteri kadar kırılan kalpleri yeni bir serzenişi daha kaldırabilecek miydi?

Hüzün'ün korumak istediği kalbi, Devran'ın hayatını karmaşalar içine sürükleyen sırları vardı. Pis bir barın üst katında sahip olduğu kızın hayatının bilmecesi olacağını hiç hesaplamamıştı.

Sırlar ortaya çıktıkça değişen hayatlara, her aşkın kendi içinde verdiği savaşlara şahit olacaksınız.

"Sana sahip olmak hayatımda yaptığım tek doğruydu. Söylemesi biraz tuhaf olsa da, hayatım boyunca satın aldığım en güzel hediyesin."

"Sen benim başıma gelen en güzel yanlıştın. Seni Seviyorum Devran... Mutluluk benim için senin dudaklarının arasında ve sen bu gece sadece beni sevdiğini fısılda..."



Kitap Yorumu

Yeni bir kitap, yeni bir hikaye ve yepyeni bir blog turdan herkese merhaba. Bu kez blog turumuza konuk ettiğimiz kitap İlknur Birdal’ın kaleme aldığı Satılık kitabı. 

İnsanlar isimleriyle yaşar derler ya Hüzün de böyle işte. Tam anlamıyla adını üzerinde taşıyan bir kız. Zor bir hayatın tam ortasındayken, hayatı neredeyse bitme noktasına geliyor. Kime ve neye üzüleceğine bilemiyor genç kız ve daha on yedi yaşındayken pek çok şeyi üstlenmek zorunda kalıyor. 

Dışarıdan görünenle Devran her şeye sahip ve mutlu bir adam. Ancak içinde besleyip büyüttükleriyle onun için de geçmesi gereken farklı sınavları var ve bunlardan biri de Hüzün… 

Devran ve Hüzün karşılaştıkları andan itibaren, hayat ikisi için de değişiyor demeyeceğim. Zira aynı anda pek çok insanın hayatı da değişiyor. Umut, Aysel, Yasin, Aydın, Kazım, Salim derken bu listeyi epeyce uzatabilirim. Bunlar da kim oluyor derseniz, hemen bir kitapçıya diyorum :) 

Düşünüyorum düşünüyorum konuyla ilgili başka ne desem diye ama bulamadım başka bir şey. Çünkü ne desem spoi olacak, en iyisi kendiniz okuyup görün diyorum. 

Kitabın geneliyle ilgili söyleyebileceğim ilk şey çok akıcı olduğu olur. Elinize aldığınız andan itibaren o olaydan ötekine, o sırdan bir başkasına koşarken nasıl bittiğini anlayamıyorsunuz. Karakterleri ve olay örgüsünü beğendim ben. Sandığınız kişi sandığınız kişi çıkmayabiliyor, aralarındaki bağlarla hooppp diye bambaşka bir yerde bambaşka bir konumda bulabiliyorsunuz. Herkes herkesin her şeyi olabiliyor, aynı zamanda da hiçbir şeyi. Çıkan sırlarla neye uğradığınızı bilemeyeceksiniz, yaşadığınız ters köşelerle yön duygunuzu yitirebilirsiniz. Ben baştan yapayım uyarımı, demedi demeyin!!! 

Bunca güzellik arasında olmayacak bir şey var ne yazık ki, o da redaksiyon. Sürekli bu konudan yakınsak da biz, herhangi bir gelişme ya da değişme yok maalesef. Redaksiyon gerçekten kötüydü, dilerim yeni baskılarda ve yeni kitaplarda bu sorun da aşılır. İşte o zaman tadından yenmez diyebileceğimiz kitaplar ortaya çıkar. 

Yazarlık kariyerinde sevgili İlknur Birdal’a başarılar dilerim. Kendisine bir de notum var ki, gel sen şu Umut olayını bir kez daha düşün bence :P

Son olarak da kapak resmimde bir nazar boncuğu var. Bu bizim kırk birinci turumuz, tamı tamına kırk bir blog tur düzenlemişiz. Ne diyeyim kırk bir kere maşallah bize :D


Çekiliş için buyurun buraya :))


a Rafflecopter giveaway

Çekiliş Var!!!

Çekiliş Var!!!


Herkese merhaba! Yeni bir çekilişle geldim :) Bu kez P Kitap sponsorluğunda olacak yarışmamız ve çekilişle bir kişiye Babil bir kişiye de Bir Anadolu Komünisti Terzi Fikri kitaplarını hediye edeceğiz. Çekiliş süremiz bugün başlıyor ve tam bir hafta sürecek. Herkese bol şans dilerim :)


Çekiliş için buyurun;


a Rafflecopter giveaway
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI