Çekiliş Sonuçları!!!
2015'ten şimdiden haberdarım!
Haberleri takip etmek için kullanılabilecek en iyi uygulama Hürriyet E-gazete olsa gerek. Hem basılı gazete okuma keyfini yaşarken, hem de güncel haberlere ulaşabilme imkanı sunuyor. Uygulamanın son güncellemeleri ile de; hava durumuna, burcuma, finans haberlerine ve sinema rehberine ulaşabiliyorum. Hürriyet E-Gazete'nin en güzel yanı da (sona sakladım) bir sonraki günün haberlerini 00:00'da alınıyor olması.
Şimdi de sizi Hürriyet E-gazete'nin yılbaşı paketi ile tanıştırmak istiyorum. Bu pakette Hürriyet E-Gazete'nin yanı sıra, Elle ve Atlas dergilerinin dijital kopyası var :)
Haberleri ve gündemi hem gazete okuma keyfini yaşayarak takip etmek isteyenler, hem de ben gazetemi okurken bir yandan da falıma da bakarım, filmlerden de haberim olur diyenler yılbaşı paketini kaçırmasın derim! Hem de kısa bir süre için sunulan bu paketi alıp, gazete keyfini sürerken modayı Elle ile takip de edebilir, Atlas okuyarak da farklı keşifler yaşayabilirsiniz.
Yeni yılda sevdiklerine sevdiğin şeyleri hediye etmek de adettendir. Siz de arkadaşlarınıza ve gazetesiz olmaz diyen aile üyelerinize 6 aylık veya 1 yıllık versiyonları olan Hürriyet E-Gazete paketlerinden birini hediye edebilirsiniz. Her gün kullandıkça sizi hatırlasınlar:)
Daha ayrıntılı bilgi almak için sitelerini ziyaret edebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Erkan Sarıyıldız Söyleşisi
Erkan Sarıyıldız Söyleşisi
KAKM: Öncelikle benimle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Her söyleşinin klasik sorusudur ben de sormadan geçemeyeceğim. Erkan Sarıyıldız kimdir? Bize kendinizden bahseder misiniz?
ES: Erkan Sarıyıldız kimdir sorusu aslında benim de yolculuğa çıkış sorumdu. Standart bir söylemle İç hastalıkları Uzmanı bir doktor, eş, baba, evlat tanımlarını söyleyebilirim ama bundan daha da çok şey girdi hayatıma. 6 tane kitabı olan bir yazar, insanlara hayatlarında yürürken rehber olmak isteyen bir eğitmen ve daha bilmediğim gelecek kimliklerim. En kısa tanımıyla da hayata bütünsel bakmayı seçen ve içindekileri paylaşmayı seven bir ademoğluyum.
KAKM: Yazmaya nasıl başladınız ve bunu kitap haline getirme düşüncesi nasıl oluştu?
ES: Kendimi bulma yolculuğumun sonucunda ulaştığım yaşam düzeyinin bana kattıklarını farkedince diğer kişilere rehberlik yapabileceğimi hissettim. O yüzden önce blog sayfamı açtım. Kendime verdiğim her gün bir adet yazı yazma sözümü tutunca kalıcı bir eser yazma kararına vardım. İlk kitabım Kendime Doğuşumun Güncesi ortaya çıktı. Sonra bu olayın bağımlılık yapıcı bir tutku olduğunu geç de olsa farkettim. Ardı ardına diğer kitaplarım dünyaya geldi. Daha yazmamı bekleyen çok sayıda kitap var..
KAKM: Yazmış olduğunuz pek çok kitap var ve kitaplarınızı yazarken en çok neye dikkat ediyorsunuz?
ES: Kitaplarımda en çok dikkat ettiğim şey kişilerin sıkılmadan kolayca okuyabileceği ve hayatlarına katkı yapan bilgilere ulaşabilecekleri bir tarz belirlemek. Bunu da başardığımı okuyucularımın geri dönüşlerinden öğreniyorum.
KAKM: Destek Yayınları’ndan çıkmış olan kitabınız “Tüy Gibi Hafif” e gelecek olursak, kişisel gelişim türünde bir kitap olduğunu okuduk. Okuyanları neler bekliyor bu kitapta?
ES: Tüy Gibi Hafif tam bir arınma ve temizlenme kitabı olarak yazıldı. Bugüne kadar bilerek ya da farketmeden kendi yaşantımızı zorlaştıracak birçok yükü sırtımıza aldık. Bunlar olduğu müddetçe de hayatımızı özgürce yaşayamıyoruz. İşte Tüy Gibi Hafif tek tek bu yüklere odaklanıp kurtulma yollarını anlatıyor.
KAKM: Tüy Gibi Hafif, isim olarak da ilginç geliyor kulağa. Bunu seçmenizin özellikle bir sebebi var mı?
ES: Kişilerin yüklerinden arındığında ulaşacağı durumun müjdesi olması için bu ismi seçtim. Hayatı ağırlaştıran da hafifleten de bizim seçimlerimiz.
KAKM: Kişisel gelişim kitapları, dünya üzerinde tercih edilen bir tür iken bizim ülkemizde büyük bir kitlesi yok maalesef. Kitabınızı yazarken bu düşünce size ne hissettirdi, satmazsa korkusu oluştu mu?
ES: Bir şey üretirken başkaları için değil kendiniz için üretiyorsunuz. Satılma kaygısı olduğunda sizi yansıtmamaya başlıyor. Benim hiç kaygım olmadı.
KAKM: İlk kitabınızı elinize aldığınızda ne hissettiniz ve pek tabii raflarda gördüğünüzde? Bir de ilk imzanız kime gitti?
ES: Çok yüce bir duygu bu. İçinizde yeşermiş tohumların meyvesini eline almak ve başkalarının içlerine bu tohumları ekmek tarifi imkansız bir duygu. İlk imzamı verdiğim söz üzerine annemin kitabına attım. Bu gelenek bir totem olarak devam ediyor.
KAKM: Yazmanın sizin için önemli olduğunu anlıyoruz, peki ya okumak? Okumak hayatınızın neresinde duruyor, özellikle takip ettiğiniz yazarlar kimler?
ES: Okumak tabii ki benim için vazgeçilmez. Ama son zamanlarda arkadaşlarıma “Ben kitap okumam, yazarım.” esprisi çok hoşuma gidiyor. Romancı Erkan için iki adet idol var: Umberto Eco ve Orhan Pamuk. Kişisel Gelişimci Erkan için ise Deepak Chopra ve Eckhart Tolle.
KAKM: Sosyal medya ile aranız nasıl? Okurlarınız size ulaşmak isterse hangi kanallardan size ulaşabilirler?
ES: Çağımızın gereği sosyal medya ile aramın iyi olması gerekliliğinin farkındayım . O yüzden facebook, instagram, twitter yani her yerde aktif paylaşımlarımla bulunuyorum. Ayrıca www.erkansariyildiz.com adlı sitemde bugüne kadar yazdığım tüm blog yazılarıma ve bilgilere ulaşabilirler.
KAKM: Yeni projelerinizden bahsetmek gerekirse, Erkan Sarıyıldız ismini nerelerde ve nasıl göreceğiz?
ES: Çok heyecan duyduğum bir projem Simurg Metodu adlı bir çalışma metodunu başlatıyoruz. Online olarak satışa sunulacak (www.simurgmetodu.com) bu sette benim sesimden 50 adet anlatım, 36 adet meditasyon ve çalışma kitabı eşliğinde 90 gün içinde farkındalıklı yaşama geçişin mümkün olacağı bir sistem mevcut. Hep hayalim olan bu metodu oluşturduğum için çok heyecanlıyım. Bunun dışında yeni kitaplar, senaryolar, görsel medyada projeler derken dopdolu bir gelecek beklentisi içindeyim.
KAKM: Son olarak da okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Çekiliş Var!!!
Çekiliş Var!!!
On Küçük Nefes- K. A. Tucker
On Küçük Nefes
Geceyi Keşfet- Shannon Drake
Geceyi Keşfet
Kızkafası- Lafebesi, Söyleşi(4. Gün)
Lafebesi Söyleşisi
Lafebesi: Lafebesi yirmili yaşların sonlarında, alnında ki çizgilere alışamamışken, son birkaç ayda sahip olduğu göz kenarlarındaki kaz ayaklarına alışmaya çalışan, yemeyi, gezmeyi, okumayı ,kahkaha atmayı seven ,temizlikten hoşlanan ama temizlik yapmaktan haz etmeyen dağınık,şaşkın , arkadaş canlısı,kimi zaman da yalnızlıktan hoşlanan arkadaşlarının çılgın diye tanımladığı ,kafasına koyduğunu yapan,balık etli,bir kızdır.
RKBT: İsminizin yerine rumuz kullanmanızın sebebi nedir ve neden “Lafebesi”?
Lafebesi: Mutluyken çok konuşurum. Genelde de mutlu ve neşeli birisiyimdir. Açık sözlülüğümle de bilinirim, tabii patavatsız olmamak koşuluyla...
Yani lafı ağzında biri olmam lafebesini ortaya çıkardı diyebiliriz.Bir zamanlar hayatımda yer almış insanları deşifre etmiş olmam, kitapta zaman zaman argo sözcükleri kullanmam, yer yer cinsel olaylara yer vermem beni nick kullanmayı yönlendirdi. Ayrıca şu anda yaptığım işin gereği olarak da ideal ve kusursuz olmam gerekmekte. Evet, hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değil bu hayatta ama işimde de kimseyle yüz göz olmak istemem. Kısacası kimse üstüme gelmesin diye gizledim ismimi :)
RKBT: Sizi rumuzunuzla tanıdık ve fuarda da imza gününüz vardı. Bir anlamda ortaya çıkmak size ne hissettirdi?
Lafebesi: Aslında imza günü diye bir şey yoktu. O durum kendiliğinden oluştu. Bir yanım gizlenmem gerektiğini söylerken bir yanımda kitabım ve ben biz buradayız diye bağırmak istiyordum. İşte öyle bir anda birkaç kişiye imza verirken bir anda etrafım kuşatıldı ve yüzlerce kişiye imza dağıtmaya başladım. O gün benim için gerçekten de çok özel ve güzel bir gündü. O kadar ki o hafta uykumda bile güldüğümü söyleyebilirim:) Ortaya çıkmak konusuna da gelince büyük bir kitle olacağımızı düşünecek olursak imza dağıttığım birkaç yüz kişi dışında hala gizliliğimin korunduğunu düşünüyorum.
RKBT: Yazmaya nasıl başladınız ve bunu kitap haline getirme düşüncesi nasıl gelişti?
Lafebesi: Yazı hayatımda hep vardı. Çünkü ben yazarak konuşan ve yazarak nefes alanlardanım. Bunu fark edince de bir müddet sonra her şeyi yazmak istiyorsunuz sonra bir de bakmışsınız ki önünüzde bir kitap taslağı, Kızkafası. Kızkafası' nı yazmaya başladığım süreçte çok dolmuştum, bir şeyler taşıyordu, anlatıp rahatlamam gerekiyordu. Bir nevi iyileşme süreciydi yani. İyi ki de yazmışım.
RKBT: Kitabınızın başında bir kısmın kurgu bir kısmın da gerçek olduğunu belirtmişsiniz, gerçek olanları yazmak ve birilerinin bunları okuduğunu düşünmek sizde nasıl bir his uyandırıyor?
Lafebesi: Gıdıklanma hissi. Gıdıklanırken güler ama ufak da olsa tuhaf bir rahatsızlık hissedersiniz ya işte aynen öyle. Birilerini deşifre ettiğini bilmek, gerçeklerin üstüne gitmek, içini oymak rahatlama ve gülmeye yakın bir duygu yaratsa da, o kişilerin kitapta kendilerini bulduktan sonra verecekleri tepkiyle karşı karşıya kalmak yani ne zaman çemkirecekler acaba diye düşünmek gıdıklanmanın rahatsızlık verici kısmı. Yine de gıdıklanmak güzeldir.
RKBT: Kitabınızı ilk elinize aldığınızda ya da bir rafta gördüğünüzde ne hissettiniz?
Lafebesi: ''Kızkafası ''fuarın ilk gününde çıktı. Girişten kitabımın olduğu standa kadar yol bitmek bilmedi diyebilirim. İlk olarak kitabımın afişini sonra da yan yana dizilmiş yüzlerce kızkafasını gördüm dakikalarca seyretttim, çok duygulandım. Tarifi çok zor. Bugüne kadar daha önce hiç yaşamadığım insanı çok güçlü ve mutlu kılan, hayata bağlayan, onca zorluğu iyi ki yaşamışım dedirten bir duygu. Umarım herkesin hayali gerçek olur çünkü o an anladım ki kitap yazmak benim hayalimmiş aslında.
RKBT: Yazmak ve okumak, bu iki kavram hayatınızın neresinde duruyor? Kimleri okursunuz, yazdığınız farklı şeyler de var mı?
Lafebesi: Yazmak ve okumak iç içe ve ikisi de hayatımın merkezinde yer alan şeyler. Şartlar ne olursa olsun her gün kitap okumaya çalışırım ama yazmak biraz daha farklı. Her gün oturup yazı yazmıyorum önce zihnimde yazmaya başlıyorum orada birikiyor tamamlanıyor ve son olarak kağıda döküyorum. Bilgisayarın, defterin başına oturduğumda ne yazacağımı, nasıl yazacağımı, hikayeye nerede nasıl nokta koyacağımı biliyorum. Yazdığım şeylerin birçoğunun da gerçek olması bu süreci kimi yerde hızlandırıyor kimi yerde de yavaşlatıyor.
Okuduğum kitaplarda da çok arabesk takılmamaya çalışırım. Aslında bu dönem dönem değişen bir şey benim için. Bir dönem macera bir dönem aşk kitapları bir dönem de günlük gibi daha çok kendi yazdığım tarzda ki kitapları çok okuyordum. Sanırım bu ruhsal ihtiyaca göre değişen bir şey. Tarzdan çok da yazarın diline bakarım. Akıcılık ve samimiyet benim için bir kitapta olmazsa olmazımdır. Beğendiğim kitap ya da yazar ismi vermem gerekecek olursa da kitabımı Angutyus’un kitaplarına yakın bulduğumu söyleyebilirim.
RKBT: Yeni projelerinize gelecek olursak, bizi neler bekliyor?
Lafebesi: Lafebesi olarak Kızkafası'nda üniversiteye başlangıç , dört yıllık hareketli bir süreçten bahsetmiştim. Okulu bitirmemle Kızkafası da tamamlanmış oldu. Tabii yer yer çocukluğumdan da anlattığım şeyler oldu. Kızkafası nın içeriği budur, daha çok kahkalarla okunan bir kitap. Yeni kitapta ise Lafebesi üniversiteyi bitirdikten sonra iş hayatına geçiş yapıyor ve hiçbir şey umduğu gibi olmuyor. Şartlar onu hiç yapmam dediği şeylere doğru sürükleyecek. Şimdiden zihnimde bu kitabı yazmaya başladım. Koltukta oturup tv izlerken zihnim yazmaya devam ettiğinden kimi zaman ağlarken buluyorum kendimi. Okuyucu da ,ikinci kitabın bazı bölümlerinde,satır satır ağlayacak ve her kelimenin üzerine gözyaşını akıtacak.Tabii hep böyle olmayacak. Kimi yerlerde de gülecek bazen de gülerken ağlayacak. Öyle yada böyle, iş hayatı zormuş vesselam ,diyerek Kızkafasını özlediğini fark edecek...
RKBT: Sosyal medya ile aranız nasıl? Okurlarınız size hangi platformlardan ulaşabilirler?
Lafebesi: Sosyal medyada çok yoğun olarak yer alamıyorum. Daha doğrusu bu işlerden hiç anlamıyorum. Anladığım bir tek facebook var,orada aktifim. İnsanlar lafebesi’ni beğenerek buradan Kızkafası nı takİp edebilirler. Twıtter(@LFSkizkafasi), instagram gibi şeylerde çok yeniyim, çok aktif olduğum söylenemez. Tabii bu biraz da iş yoğunluğumdan kaynaklanıyor. Zaman ayırabilmek çok önemli bu noktada.
RKBT: Kitabınızla ilgili yorum aldığınızda neler hissediyorsunuz? Bu anlamda size en ilginç gelen yorum hangisiydi?
Lafebesi: Çok mutlu oluyorum. Bu güne kadar geri dönütler hep olumlu yönde oldu. Bu insana ayrı bir mutluluk veriyor tabii. Yorumlara gelecek olursak kitabı bir iki günde kahkalarla okuduklarını söylüyorlar. Kitap okuyormuş gibi değil de iki arkadaş, ellerinde fincanları muhabbet ediyormuş havasında geçiyor olaylar diyorlar. Kızkafası’nın eğlenceli, komik, samimi ve acınası olduğunu da belirterek:)) İnsanların en çok etkilendikleri olaylarsa şişe olayı, para kaptırma ve sonrası. İş yerinde bana bakıp bakıp ''Bana doğru kocaman bir ağız geliyordu.'' deyip kahkahayı basan arkadaşlarım var. Yağmurlu havada yazlık tulumu giyip çukura düşmeme de.
RKBT:Bizimle söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Size yazarlık kariyerinizde başarılar dilerken, okurlarınıza iletmek istediğiniz mesajınızı sorsam? Onlara ne demek istersiniz?
Lafebesi: Hayatında kalıcı olmayan insanlar için üzülme
Kimseyi adam etmek için vaktini ve enerjini harcama,
Kim ne için gelecekse, adam olup gelsin sana
Dost,arkadaş, sevgili,..
Hiç fark etmez.
Ve en önemlisi bazen
Bazı şeyler hiç geçmeyecek sanıyorsun ya
İnan buna geçiyor...
Bu güzel röportaj için ben teşekkür ederim,
Bizimle birlikte olan,
Kızkafası'nı okuyan herkese çok teşekkür ederim..
Çekiliş Sonuçlandı!!!
Çekiliş Sonuçlandı!!!
Kızkafası- Lafebesi, Kitap Yorumu ve Çekiliş(1. Gün)
Kızkafası
İlk sayfalardan itibaren kendimi beş altı yıl öncesinde buldum, üniversiteye başladığım ilk anlarda. Onun kadar olmasa da bende ev arkadaşımla sorun yaşamıştım ve o huzursuzluğun nasıl bir şey olduğunu iyi biliyorum. Ama çok şanslıyım ki sonradan tanıdığım ve aynı evi paylaştığım iki kişi artık kardeşlerimden farksız oldular. İlk seneki sıkıntıları, arkadaş kurmadaki zorlukları, birine tamamen güvenmenin imkansızlığını yeniden yaşadım Kızkafası ile.
Kitabımıza gelecek olursak karakterimiz üniversiteyi kazanıp ailesinden uzak bir şehre gider. Maddi olarak da çok güçlü olmayan kızımız bir şekilde ayakta durmaya çalışır. Yaşadığı olaylar ve tanıdığı insanları anlatıyor bize kitapta da. Bazı yerlere çok güldüm bazı yerlerde de onunla birlikte bende üzüldüm. O Narcus yok mu beni delirtti resmen. Bir insan bu kadar dengesiz olamaz yahu! Bir pes de kızımıza dedim, olmuyorsa zorlama canım. Değmez bu Narcus’a yani.
Kitabın dilini ve akıcılığını sevdim. Arada geçen argo sözcükler vardı ve sanki onlar olmasa da olurmuş dedim. Yazar demiş ya neresi kurgu neresi gerçek bilemezsiniz diye hakikaten de öyle oldu. Bu kadar olay bir insanın başına gelmez, imkansız bir şey bu. Kızımızın bela çekmekteki ustalığına şapka çıkarıyorum ben. Ama arada mutlaka iyi bir şeyler de olmuştur bu dört senede, az da onları okumak isterdim. Zira son sayfalarda artarak devam eden olumsuzluklar biraz uzaklaştırdı kitaptan beni.
İlk yarısını çok severek okudum, hele o Narcus’a yazdığı mektup bitirdi beni. Ama olumsuzlukların artarak devam etmesi biraz sıktı sonlarda. Bazı diyaloglara ise bayıldım resmen. O kendinin normal olduğunu ama çevresinin onu tuhaf bulduğunu anlattığı kısım ise beni hakikaten kopardı, kahkahalarımı tutamadım. Ve sonuna geldiğimde içimde ufaktan bir sızı belirdi. Kendi eşyalarımı topladığım günlere, arkadaşlarıma ettiğim vedaları hatırladım. Kimbilir belki siz de kendinizden parçalar bulabilirsiniz bu kitapta!
Yarışma Kitapları Tanıtımları
Yarışma Kitapları Tanıtımları
Yarışma Kitabı Tanıtımı, Aşka Rehin
Yarışma Kitabı Tanıtımı, Aşka Rehin
S.A: Merhabalar, ben Sümeyye Akarçay, mütevazılığım neticesinde sadece iki özellikten bahsetmek istiyorum. En büyük iki özelliğim hayalperest olmam ve mor renk sevdam. Mor tutkum yüzünden birçok arkadaşımın bana ‘Mor Prenses’ diye hitap etmeye başladılar. Mor bir yaşayış biçimidir benim için. Yazmayı başka bir dünya olarak gördüğüm için hayalperestliğim içinde ele alabiliriz sanırım.Detaylı tanımak isteyenler benimle tanışsın lütfen… :)
RKBT: Yazmaya nasıl başladınız ve bunu bir sayfa üzerinden yayınlama süreci nasıl gelişti?
SA: Daha önceleri aklımda hiç yazmak yoktu. Ben aktif okuyuculuğumu muhafaza ediyordum ama bir gün bir yayınevinin yarışmasına katılmaya karar verdim. 15 sayfalık bir hikaye yazacaktık ve benim yazdığım hikaye çok uzun oldu. Kesemedim, bıraktım. Aradan bir ay geçti. Gece uyku tutmadı ve sürekli olarak dönüp durdum. Bedenim huzursuz, kafamın içinde ise gelişmeye başlayan karakter, olay kurgusu dönüp duruyordu. Komodinden telefonu alıp aklıma gelen cümleleri not aldım. Ertesi günü, aynı karakterler tekrar kafama doluştular. “Tamam sizinle uğraşamam yazıyorum. Mutlu olun” dedim ve kolları sıvayıp Word dosyama parmak bastım :D
RKBT: İlk hikayeniz bildiğim kadarıyla “Rehine” ve yanlış hatırlamıyorsam bununla ilgili bir hikayeniz var. (Sanırım babaannenizden kalan bir kolyeniz vardı ve buradan yola çıkmıştınız. Umarım doğru hatırlıyorumdur) Bu konuda size ilham veren şeyi öğrenmek isteriz.
SA: İlk hikayem Rehine değil. İlk kitabım Rehine. Rehine’den önce dört tane hikaye yazdım. İlk hikayemAşkbazı dışında hep yabancı karakterler yazardım. Bir gün “tamamen Türk hikayesi yazacağım” dedim. Tam o sırada eve gelen misafirlerle birlikte oturuyordum. Çayımı elime almış, yüzüme oturttuğu sahte gülümsememle misafirlere bakarken aklıma yeni kurgular doluştu. Dinlediklerim ile kurguladıklarım arasında zerre benzerlik yok. Fakat nedense teyzeleri dinledikçe ve – itiraf ediyorum – sıkıldıkça kendimi farklı diyarlarda buldum. Ortaya Rehine çıktı. Kolye, babaannemin bir ay sonra vefat ederek antika eşyalarının arasında bulup, hikayenin sonunda ve kitap olma fikrinde baş ucumda duran bir objeydi. Ona bakarak kitap çıkartacağıma karar verdim.
RKBT: Ve ilk hikayenizin kitaplaşma sürecine gelirsek. Verilmesi güç bir karar sanki, bize bu süreçten bahseder misiniz?
SA: Rehine, iki buçuk sene önce bir an da patlayan bir hikayem oldu. Okuyucularım arttı. Dönüm noktası yaşadım ve aldığım güzel yorumlar beni “Ne bekliyorsun, denemekten ne kaybedersin?” sorularına yöneltti. Her zaman arkamda duran okuyucularımın destekleriyle beraber kitabı çıkartmayı düşündüm ve başardım. Onlar iyi ki varlar.
RKBT: İlk kitabınızı elinize aldığınızda neler hissettiniz ve ilk imzanız kime gitti? (Rehine bende de imzalı mevcut ki, mutluyum bu konuda :) )
SA: Oh! Öyle mi ? Bu harika :) İlk imzam, bir okuyucuma gitti. Kimdi o ?!
Kitabımı elime ilk aldığımda ağladım ^^ Gözlerimden şıp şıp damlalar düştü. Sonra bağrıma bastım. Gerisini hatırlamıyorum… ^^ Ben Rehine’yi yarısında sayfadan çekip devamını gece gündüz demeden yazdım. Bu yazma sürecim çok sıkıntılıydı. Neredeyse hayatımdaki ilk başarı öykümü oluşturacak bir logoydu. Ben onun parçaları için kendimden ödün verdim. Ailemden koptum. Aynı evde olsak bile yemekler haricinde görüşemiyorduk. Kısa bir zaman içerisinde bitirdim. Bittikten sonra birkaç ay ara verdim, yavaş yavaş düzenledim ve Haziran ayında yayınevine teslim ettim.
RKBT: Hikayelerinizi takip eden biri olarak farklı türlerde yazdığınızı biliyorum. Fantastik, historical ve günümüz aşk… Bunlar içerisinde sizi en çok zorlayan hangisi oldu?
SA: Aslında hiçbiri zorlamadı. Çünkü ben hikayelerimi yazarken gayet rahat hissediyorum. Deneme gibi düşünün. Kimseye hesap vermeden gelişi güzel, içinizden geçenleri yazıyorsunuz. Yazmaktan hoşlandığım tür şüphesiz fantastik. Çünkü onda tamamen gerçekten kopabiliyorsunuz ve tüm enerji parmaklarınızın ucunda oluyor. Günümüz yazarken biraz daha belli kalıplarda durmanız gerekir.
RKBT: Arkası yarın tarzında hikayeler yazmak zor olsa gerek. Belirli düzende yazmak ve paylaşmak zorunluluğu sizi nasıl etkiliyor? Tabii bir de aldığınız yorumlar var ki olumlu olduğu kadar olumsuz yorumlar da gelebiliyor. Bu durumda neler hissediyorsunuz ve şimdiye kadar gelen en ilginç yorum hangisi oldu sizin için?
SA: Bu konuyu okuyucularıma sormak lazım :D “Burada kesilir mi?” diyerek gerek sayfamdan gerekse özel mesajla profilimden dönerler. Halbuki yazarken ben çok eğleniyorum ^^ Eğer bir bölümde ortası ve sonrası durağan geçiyorsa “işte burayı hareketlendirmek lazım” diyerek adrenalini yükseltiyorum. Sonra baktığımda bölüm sınırına ulaşmış oluyor. Hem okuyucu için hem de yazar için bu gibi durumlar gerekli. Ben aynı zamanda okuyucuyum ve durgun bölümleri hiç sevmem, öyle bitiyorsa arkasını beklemek için can atmam.
Eleştiriye her zaman açığım. Yazarı besler ve olgunlaştırır. Ama hakaret ile eleştiri çizgisini iyi çizmek gerekiyor. Aşağılayan bir yoruma tahammülüm yoktur.
”Sen benim idolümsün” :) Bu sözden çok etkilenmiştim. Hala o kişiler bana mesaj atar ve onlar için başarılı bir insan olarak örneğimdir.
RKBT: Rehine ve Aşka Rehin kitaplarına dönecek olursak eğer karakterlerinizi oluştururken en çok neye dikkat ettiniz ve sizi yazarken en fazla zorlayan hangisi oldu? Ki burada Yağmur için ayrı bir parantez açmalıyım, o nasıl bir tatlılıktır yahu! Bayıldım onu okurken resmen.
SA: İsim konusunda, belli isimler çevremdeki kişilere ait ama karakterleri tamamen kopuktur. Onları ben yazdım ama oluşturmadım. “Ha şu mavi gözlü, kaslı olsun. Bu da eğlenceli yakışıklı,” demedim. Baran ve Esma oluştu. ‘Rehine’ diye bir kurgu kuruldu ve arkasından annesi, babası, Betül, Tolga ve Burak geldi. Yağmur ise çok sevdiğim Tuğçe Ablamın biricik kızıdır. Bazı küçük diyaloglar ona ait ama geneli kurgudur. Ve itiraf ediyorum, en çok Yağmur’u yazarken mutlu oldum. Keşke Burak onu sevsevdi. Ah yaş farkı… ^^
RKBT: Ve serinin son kitabı… Bunun hikayesini okuyamadım ve konu hakkında hiçbir bilgim yok. Bu durumda sizden küçük tüyolar duyabilir miyiz acaba merak ediyorum. Kitabın hangi aşamasında olduğunuzu, çıkış tarihinin belli olup olmadığını da sorsam bir de?
SA: Okumamanız normal çünkü yayınlanmış bir hikaye değil. Rehine ve Aşka Rehin kitaplarından tanıdığımız Ömer karakteri ile Aşka Rehin kitabında gördüğümüz yeni karakter Hayat’ın hikayesi olacak. 1.kitapta olan bir olayın perde arkasını göreceğiz. ( Rehine’yi okumayanlar olabilir diye tüyoları az tutuyoruz ^^ ) Ve yeni bir olay.. Aşka Rehin çok merak edilen bir yerde kesildi. Bunun sonucunu göreceğiz. Yazımı bir süre beklemede ^^
RKBT: Yeni projelerinizden de bahsetmek isterim. Yazmayı planladığınız yeni kitaplarınız ve hikayelerinizle ilgili bizi neler bekliyor?
SA: Hikayem olarak Mavi Göz adında bir hikayeye başlayacağım, eğer zaman konusundaki ayarlamayı yapabilirsem. Karakterler Benimle Dans Et hikayesindeki Buse ve Ali karakterinin zoraki evliliğini konu ediniyor. “Evlendiler, ya sonra?”
Kitap olarak çok farklı bir kurgu sizlerle buluşacak. Şu an onun için hazırlıklar tamam ve yazımında yarısına varmak üzereyim. Birkaç aya okuyabilirsiniz :)
RKBT: Yazmanın sizin için önemli olduğunu biliyoruz, peki okumak hayatınızın neresinde duruyor? Takip ettiğiniz yazarlar kimler?
SA: Yazmak önemli ama benim için çok farklı bir yerde. Siz çocuk sahibi olduğunuz zaman onu bırakmak isteseniz bile vicdanınız ve duygularınız buna asla müsaade etmez. Ben çok kere bıraktım ama o benden asla kopamadı. Uzaklık bitince yine hayatım oldu, baş köşeme oturdu. Yazmak ilk sıraya yerleşince, okumak iki de kaldı. Kitap veya hikaye fark etmez, yazmadan önce mutlaka bir kitap okurum. Çünkü sizi –yazmak ve hayal etmek anlamında- besler. Son birkaç aydır düzenli kitap okuyamıyorum. Rutin bir hayatınız yoksa, hayat çok zor ^^
Takip ettiğim yazarlar genelde yok. “Kitabı çıksın da ilk günden alayım” diye beklemiyorum. İlgimi çekiyorsa ancak o şekilde çıkış tarihiyle ilgileniyorum. Ya da kitap alacağım zaman karşıma çıkıyorsa alıp okuyorum.
RKBT: Son olarak okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
SA: İlk olarak şunu söylemek istiyorum. Ben Wattpad yazarı değilim! Şu aralar ünlü olan akıma kapılıp kitap çıkartmayı amaçlayan ve arkasındaki büyük destekle, kendisini bir yerlere getirmeye çalışan kişilerin arasında değilim. Şimdiki yazarları popülarite yarışına sokup zirveye çıkartıyorlar. Sadece kendi kitaplarım için demiyorum, okunması gereken değerli eserleri elinin tersiyle itip hiçbir amacı olmayan kitapları başa çıkartmamalarını istiyorum. Herkes yazar olabilir, bunu destekliyorum. Hayallerinizi gerçekleştirin ama lütfen sırf yazarı şişirmek amacıyla sahte yorumlarda bulunmayın. Gereken neyse onu gösterin. Bu hem yazar için hem de okuyacakların gelecekleri için çok yararlı olacaktır.
Ehem… Sanırım uzun bir yazı oldu :) Ve sevgili Şefika bana bu fırsatı tanıdığın için çok teşekkür ederim. ^^
Yarışma Kitabı Tanıtımı, Erkek Severse
Yarışma Kitabı Tanıtımı, Erkek Severse
KAKM: Öncelikle merhaba. Söyleşimize klasik bir soruyla başlayalım Nalan Güven kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz bize?
NG: Merhabalar. 1966 İstanbul doğumluyum. Erenköy Kız Lisesi ve ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldum. 20 yıl boyunca özel bir şirkette mühendislik ve yöneticilik yaptım. Mesleğimin yanı sıra edebiyat, musiki ve resim sanatları ile hep iç içe oldum. Ortaokuldan beri hikâye, deneme ve şiirler yazıyorum. Bu yönde kendimi daha çok geliştirmek için uzun yıllar yazı atölyelerine katıldım. Çeşitli sanat ve edebiyat dergilerinde yazılarım, şiirlerim çıktı. Halen Anadolu Üniversitesi Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümü'ne devam ediyorum. Evliyim ve bir oğlum var.
KAKM: Yanlış biliyorsam düzeltin lütfen, toplamda dört kitabınız var. Bunları yazma sürecinden bahsetmek isterim. Yazmaya nasıl başladınız ve kitaplaşma süreci nasıl gerçekleşti?
NG: Üçü roman, biri şiir olmak üzere toplamda dört adet yayınlanmış kitabım var. İlk kitabım Ayten yaklaşık 2,5 yılda yazıldı. Yazı atölyesindeki hocamın teşviki ile Ayten'i yazmaya başladım. Tamamlandıktan sonra ise en meşakkatli süreç, bir yayınevine dosyamın kabulünü sağlamak oldu. Eğer yeni bir yazar adayı iseniz ve de ilk eseriniz ile başvuruda bulunuyorsanız maalesef birçok yayınevi sizi çeşitli mazeretler göstererek geri çeviriyor. Eğer eserinize güveniyorsanız, yılmadan tabiri caizse; kapı kapı gezmeniz gerekiyor. Benim için de bu böyle oldu ve tam 4 yıl boyunca birçok yayınevine başvurdum. Tam umutsuzluğa kapıldığım anda P Kitap'tan kabul cevabını aldım. P Kitap yazarlığa açılan kapımdır ve bu yüzden benim için çok değerlidir. Üç kitabım da ; Ayten/ Aşk Ölümdür / Sevdanın Adı Bulut aynı yayınevinden, P Kitap'tan çıktı. Son romanım Erkek Severse ise Destek Yayınları tarafından yayımlandı. Çok güzel bir kapak ve çalışma oldu. İlk ay içerisinde ikinci baskısını yaptı ve şuanda gayet iyi gidiyor.
KAKM: Size ilham veren şeyi ya da şeyleri öğrenmek isterim sonra.
NG: Yazılarım çoğunlukla duygusal ağırlıklı, sevgi/aşk üzerine. Çünkü benim için varoluş sebebimiz bu, yani aşk. Eğer içimizdeki duyguları daimi sıcak tutabiliyor ve yaşatabiliyorsak hayat daha güzel ve anlamlı. Sevgiyi yaşamımızın her alanında hissetmek yaşamdan zevk almak demek, hoşgörü demek, mutluluk demek. Bundan daha güzel bir ilham olabilir mi hayatta?
KAKM: Kitabınız çıktığında ilk elinize aldığınızda ne hissettiniz ve ilk imzanız kime gitti?
NG: Şimdiye kadar her kitabım için aynı heyecanı yaşadığımı söyleyebilirim. Yeni bir evladımı kucağıma almak gibi. İçini açıp sayfalarını koklamak, size dair sözcüklerin artık binlerce kişi tarafından okunacağını bilmek, müthiş bir duygu. İlk imzalarım hep oğluma oldu. Hatta her yeni baskı için bu değişmedi.
KAKM: Yazmanın sizin için önemli olduğunu biliyoruz peki okumak hayatınızın neresinde duruyor? Nalan Güven iyi bir okur mudur, kimleri takip eder?
NG: Yazmak ve okumak beraber yol alır benim için. İkisini birbirinden ayırt edemem. İyi bir okur olduğumu fakat hala çok okumam gereken eser olduğunu da söyleyebilirim. Aynı anda 3 ila 5 kitap arasında okuduğum olur. Şimdiye kadar okuduğum bütün kitapları sakladım. Oğluma bırakacağım en değerli mirasım kütüphanem. Dünya klasiklerinden Dostoyevski, İ. Gonçarov, A. Puşkin, L.N. Tolstoy'dan, Virginia Woolf, A.Gide, J. Saramago, A. Camus, Irvin D. Yalom' a doğru uzanan ve Türk Edebiyatı'ndan ise Necip Fazıl, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Sait Faik Abasıyanık, Özdemir Asaf, Orhan Veli, Cemil Meriç, İsmet Özel ve daha pek çok isim sayabilirim size.
KAKM: Son kitabınız “Erkek Severse”, ilgi çekici bir ismi var ve de kapağı. Okurlarınız bu kitabınızı neden okumalılar, onları ne bekliyor?
NG: Hayat hepimiz için kayıplarla, yaşanmış ve bir o kadar da yaşanmamışlar ve pişmanlıklarla dolu. Defalarca yıkımlara uğruyor ve ayağa kalkmasını başarıyoruz. Çünkü biliyoruz; aslında hepimiz birer Anka Kuşu'yuz... İnançlarımız var, irademiz var ve içimizde her güçlüğe karşı savaşabilecek gücümüz...
Erkek Severse için okurlarıma kısa bir özet olarak ise şunları söyleyebilirim:
Bulut, kaybettiği aşkının pişmanlığı içinde geçmiş yılların sorgulamasına girer. Bu kaybedişe sebep olanları cezalandırmak ve kendi içinde aşkını temize çıkartmaktır niyeti. Ancak herkesin mutlaka anlatamadığı bir hikayesi vardır. Gizlediği gerçekleri, yalana sakladığı bilinmezleri... Bulut'un da bilmediği gerçekler bir bir karşısına çıkar. İntikam hırsı arttıkça daha çok çıkmaza düşer. Sevdiği kadına kavuşmanın imkansızlığı aynı zamanda aşkının da gücünü arttırmaktadır. Çünkü aşk kaybetmektir ve aslında her kaybediş yeni bir doğuştur. Ve hepimiz Anka Kuşu misali hayatın içinde belki de defalarca ölüp ölüp sonra kendi küllerimizden yeniden doğmayı başarabilmişizdir...
KAKM: Yeni projelerinizden bahsetmek gerekirse, bizi neler bekliyor bu konuda?
NG: Şuan üzerinde çalıştığım yeni bir şiir kitabım var. Ve pek tabii ki yine uzun soluklu bir roman çalışmam olacak. Kitap tanıtımlarım, kendi sitemde ve bloğumda paylaştığım günlük yazılarım ve çeşitli imza ve söyleşi etkinliklerim ise devam edecek.
KAKM: Sosyal medya ile aranız desem? Okurlarınız size ulaşmak isterlerse bunu hangi kanallarla gerçekleştirebilirler?
NG: Aktif olarak sosyal medyayı kullanıyorum. http://www.nalanguven.com.tr/ olan şahsi sitemden http://nalanguven.blogspot.com.tr/ olan bloğumdan ve facebook, twitter, instagram üzerinden bana ulaşabilir ve de takip edebilirler.
KAKM: Öncelikle ilginiz ve söyleşi yapmayı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Son olarak da okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
NG: Ben teşekkür ederim bu güzel sorularınız ve söyleşiniz için. Erkek Severse kitabım Hz. Mevlânâ'nın sözü ile başlamaktadır. İzninizle onu paylaşmak isterim. Zira bundan daha güzel bir mesaj düşünemiyorum;
Her ne istiyorsan kendinde ara…
Senin içinde bir can var, o canı ara…
Senin dağının içinde hazine var, o hazineyi ara…
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan; onu senden dışarıda değil, kendi nefsinde ara…
"Annesinin elini bırakıp kaçan çocuğun pişmanlığında şimdi yalnızlığım..."
"Sana geceden bakıp özlerken, iliklerimize işlemiş ayrılık..."
"Bilemiyordum aşktan ölüp ölüp küllerinden dirildiğini..."
"Bin kere yakarsın, ben bir kere kıyamam sana..."
"Bir kadın tarafından ölesiye sevilmek bir erkek için ne demektir bilir misiniz? Ben bilememişim. Pek çok şeyi bildiğimi sanırken avuçlarımdan kayıp gitmiş yaşam."